Yazımızın birinci bölümünde Anadolu topraklarında temelde iki tip eşkıya bulunduğundan;
bunlardan biri ağaların halka zulmetmesine aracı olurken, diğerinin zulme ve haksızlığa karşı
bir duruş sergilediğinden söz etmiştik. İnce Memed karakteri de Yaşar Kemal tarafından bu
ikinci tip eşkıyalardan biri olarak kurgulanmıştı. Peki, yazarın böyle bir karakter
tasarlamasında, onun politik görüşlerinin nasıl bir etkisi olmuştu?
Yaşar Kemal, bir mücadele insanı, kendi deyimiyle, bir militandır. Sömürünün, baskının,
adaletsizliğin karşısındadır ve her fırsatta, ezilen sınıflar ile aydınları haksızlıklar karşısında
başkaldırmaya çağırmaktadır. Bu nedenle, onun, başkaldırı sembolü haline gelen eşkıyalara
sempati ile bakması normal görünmektedir. Elbette, onun politika yapmaya başladığı yıllarda,
eşkıyalık artık bir başkaldırı yöntemi olmaktan çıkmıştır. O ve yandaşları, ideolojik bir temele
dayanan ve halkın örgütlenmesini temel alan bir mücadele yönteminin savunucularıdır. Ancak,
romanın konu edindiği yıllarda eşkıyalık halen yaşamaktadır ve halk arasında, Köroğlu
efsaneleri dilden dile dolaşmakta, eşkıyalar bir umut kaynağı olmayı sürdürmektedir (Yaşar
Kemal’in folklor derlemeleri yaptığı, ayrıca Köroğlu efsanesini de kaleme aldığı
hatırlanmalıdır). Yazarın kendisi de çocukluğunda eşkıyalarla tanışmıştır. Annesinin akrabaları
da Van’ın ünlü eşkıyalarındandır ve annesi, baba soyundan yatakta ölen (babasının dışında)
kimsenin olmamasıyla, hepsinin kurşundan gitmesiyle övünmektedir. Yaşadığı bu
deneyimlerin, yazarı, Köroğlu benzeri bir savaşçı modeli yaratmaya yönlendirdiği
düşünülebilir. Ancak; yazarın idealize ettiği, Köroğlu’nun ve haleflerinin yaptığı gibi birkaç
ağanın öldürülmesi ve fakir halka yardım edilmesi ile sınırlı olan bir eşkıyalık türü değildir. Bu
eşkıyalar, halka umut oldukları ve başkaldırı ruhunu yaşattıkları için önemlidirler; fakat yazar,
bu kadarını yeterli görmemektedir. Başkaldırının geniş bir tabana yayılmasını ve hedefini
yükseltmesini; yani düzeni tümüyle değiştirmeye yönelmesini istemektedir. Bunun için, Konya
önlerine kadar giden Babaileri, düzeni toptan değiştirmeyi hedefleyen Mehdileri örnek
vermekte, romanın sonunda tüm köylülere Memed ismini aldırmakta, yedi kişilik İnce Memed
müfrezelerini dağa çıkarmaktadır (Her bir yedi Memed çetesindeki yedi kişi birbirinin aynı
giyinmiştir ve yedisi de birbirinin tıpkısıdır. Kanımızca, yazar, 7’leri bu şekilde betimlemekle,
onların öznelliklerinden sıyrılmış olduklarını, tek tek kim olduklarının önemli olmadığını, bir
ortak amaç uğrunda tek vücut olduklarını sembolize etmektedir). Dikkat edilirse bu “Yedi
Memedler”, İnce Memed dağdan inmiş olmasına karşın, onu gördüklerini söylemektedirler;
böylece İnce Memed olmasa da, onun bıraktığı yerden devam edecekleri anlaşılmaktadır. Ama
bir yandan da, güçlü olmak, çoğalmak için onun varlığına ihtiyaç duymaktadırlar, bu yüzden
onun dağlarda olduğuna kendilerini inandırırlar. İnce Memed gibi “mecbur adam”ların önemi
de belki burada ortaya çıkmaktadır. Onlar, her koşulda başkaldırmaya hazırdırlar ve bunu
yapmaya mecburdurlar; diğer (sıradan) insanlar ise, bir lidere, bir yol göstericiye, kendilerini
isyana teşvik edecek kahramanlara ihtiyaç duymaktadırlar. İnce Memed, romanda yer yer adı
geçen diğer toplumsal eşkıyalardan farklı olarak, halk için umut olmakla yetinmemiştir. O,
sorunun tek tek ağalardan değil, düzenden kaynaklandığının farkına varmış; toprakları köylüye
dağıtarak, onlara, farklı bir dünyanın mümkün olabileceğini göstermiştir. Sonunda da, bir halk
ayaklanması lideri konumuna gelmiştir.
Bu açıdan İnce Memed, Anadolu’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan diğer “toplumsal
eşkıya” figürleri ile benzer özellikler taşımakla birlikte, yarattığı sonuç bakımından farklıdır.
Yazımızı fazla uzatmamak adına, bu konuyu bir sonraki haftaya bırakalım ve şimdilik buraya
bir nokta koyalım! Haftaya görüşmek dileğiyle…