Sırtını Dağlara Yaslamış Kent: Kemah - Sivas Olay Haber - Sivas Haber | Sivas Haberleri
SON DAKİKA

Sırtını Dağlara Yaslamış Kent: Kemah

Bu haber 11 Nisan 2022 - 11:48 'de eklendi ve kez görüntülendi.

Bu hafta Sivas’tan biraz uzaklaşalım mı? Ama öyle çok uzaklara da gitmeyelim! Hazır okullar bir hafta tatil olmuş ve havalar da ısınıvermiş iken, komşumuz Erzincan’ı ziyaret etmeye ne dersiniz? Erzincan’ın her yeri ayrı güzel olsa da, ben bu hafta sizleri kendi küçük, geçmişi büyük Kemah’a götürmek istiyorum. Haftaya da Kemaliye’yi tanıyabiliriz.

Erzincan merkezinden sadece 40 km’lik bir yolculuk, sizleri bağlar içindeki Erzincan’dan, dağlar içindeki Kemah’a götürüverir. Üstelik bu yolculuk boyunca Fırat Nehri yanınızdan hiç ayrılmaz! Demiryolu sizi hep takip ederken, Munzur Dağları da uzaktan sizlere göz kulak olur. Yolun hemen kenarında ya da birkaç kilometre içerilerinde yer alan minicik köylere uğradığınızda; şanslıysanız, lezzeti dillere destan tulum peynirini, tereyağını ve yaylalardaki binbir çeşit bitkilerin özlerini içinde taşıyan doğal balı bulabilirsiniz. Tabii eğer bal ve peynir sezonunda değilseniz, bir sonraki sene için, bu az üretilen yöresel ürünlerden sipariş vermeniz gerekir. Kırsal nüfus hızla eridiği için, geleneksel usulle yapılmış tulum peyniri bulmak oldukça zorlaşmış olsa da; bazı köylüler, yaylalarda otlattıkları hayvanlarının sütleri ile doğal peynir yapımına devam etmekteler. Tulum peynirinin mayalanması için orijinalinde hayvan bağırsağından alınan bir parçanın kullanıldığını biliyor muydunuz? Laf aramızda, bu geleneksel yöntemi hala kullanan köylüler var. Beşikli (Ardos), Konuksever (Gamarik) ve Gökkaya (Garni) köyünün Gardigos mezrası bunlardan birkaçı. Ancak, üretim oldukça sınırlı oranda yapılabiliyor söyleyelim!

Erzincan-Kemah yolu güzergahında bulunan köyler, yöresel ürünler dışında, tarih meraklıları için de sürprizler barındırıyor. Maksutuşağı köyünün girişindeki Köseler mezrasında, hemen Fırat kenarında bulunan ve oldukça iyi korunmuş durumdaki tarihi su değirmeni, ne yazık ki, bölgede yapılması planlanan barajın suları altında kalacak. Maksutuşağı’na doğru çıkarken sağınızda kalan atıl durumdaki mermer ocağından sonra bir süre yayan devam ettiğinizde göreceğiniz Urartu Yolu ise, arkeologlar ve yöre insanlarının gayreti neticesinde su üstünde kalabilecek olmanın rahatlığını yaşıyor.

Civar köylerde Venk, Çengülü, Siropi ve Tortan adlarında çok eski kiliseler bulunuyor. Bunlar içinde en iyi korunmuş olanı Doğanköy’deki Tortan Kilisesi. 1600 metre yükseklikte kurulmuş olan Doğanköy’ün, Erzincan Kemah yolunun yaklaşık 35. kilometresinde ayrılan oldukça düzgün, 5 km.lik bir köy yolu var. Yeni köyün az ilerisinde, bugün büyük ölçüde terk edilmiş olan eski köyün kerpiç evleri ve asırlık ceviz ağaçları arasında, Akdamar Kilisesini andıran müthiş mimarisiyle Tortan Kilisesi, terkedilmişliğe rağmen, 1000 yılı aşkın süredir ayakta kalmanın gururunu üzerinde taşıyor. Ermenilerin Hıristiyanlığa geçişinde çok önemli bir yeri olan ve Hıristiyanlığın Ermeni yorumuna ismini de vermiş olan Aziz Gregor ile ilişkilendirilen Tortan Kilisesi’nin, (Karadağ’daki diğer kiliseler gibi) bir hac yeri vazifesi görmekte olduğu biliniyor.

Doğanköy’den tekrar Erzincan-Kemah yoluna indikten yaklaşık 1 km sonra göreceğiniz Acemoğlu Köprüsü, bu yol üzerinde en çok ilgi gören yapıyı oluşturuyor. Bu ilgi, köprünün üzerine kurulu olduğu Acemoğlu Boğazı’nın etkileyici görüntüsü kadar; köprü üzerinde yer alan anıttan da kaynaklanıyor. Yolcular, ufak bir mola verdikleri bu kanyonda, bir yandan manzaranın güzelliğinin tadına varırken; diğer yandan da yıllar önce bu boğazın keskin virajını dönerken aracın devrilmesi sonucu şehit olan askerleri, Kemahlı bir hayırsever tarafından yapılmış olan şehitlik anıtı önünde yad ediyorlar.

Köprünün az ilerisindeki Soğuk Sular adı verilen piknik alanı, özellikle yazları köylerine dönen gurbetçilerin gözde mekânı. Burayı özel kılan şey; buradan doğup şırıl şırıl akarak çok kısa bir mesafe sonrasında Fırat’a dökülen ve yaz aylarında Munzur’un tepelerindeki karların erimesiyle çoğalan buz gibi suyu! Yazın sıcağında etrafı dev bir klima gibi serinleten ve kıraç toprakların ortasında vaha misali bir yeşillik yaratan bu coşkun suyun gözelerinin kenarında mangal keyfinin bir başka güzel olacağına şüpheniz olmasın!

Buradan ayrılarak yola birkaç dakika daha devam edip de Sultan Melik Gazi Türbesi’ni gördüğünüzde, artık Kemah ilçe merkezine gelmiş olduğunuzu anlarsınız. Sanki kente gelen ziyaretçileri karşılasın diye oracığa yapılmış olan, Anadolu’nun en güzel mezar yapı örneklerinden bu etkileyici Mengücek eseri, Kemah’la öylesine bütünleşmiştir ki; şehrin adeta sembolü haline gelmiştir. Her yıl çevre il ve ilçelerden yüzlerce kişinin dilek ve adaklar için de ziyaret ettiği 800 yıllık Türbe; ülkemizin en büyük ve eski kalelerinden Kemah Kalesi ile birlikte, kentin kadim tarihini fısıldar fani ziyaretçilerinin kulaklarına. Bu fısıltıya, kent merkezindeki Gülabibey Camii ve Hamamı ile birlikte, Aleaddin Bey Çeşmesi gibi irili ufaklı daha birçok çeşme ve mescitler de eşlik eder. Cumaya giderken dükkanlarını kilitlemedikleri gibi, akşamları da teşhir ürünlerini kapılarının önünden kaldırmayan güler yüzlü kent esnafının raflarındaki dut kurusu, dut pekmezi, (basmaça adı verilen) kayısı kurusu, anlık adı verilen dağ kekiği ve kuşburnu gibi yöresel ürünler de, geçmiş zamanın hatıralarını bugüne taşımak istercesine, olanca doğallıklarıyla bekler müşterilerini.

Peki, “biz Kemah’ta ne yiyeceğiz” derseniz, kent merkezindeki lokanta ve meşhur tostçuya ek olarak, Cirgişi mahallesinde de bahçede alabalık yiyebileceğiniz bir aile işletmesi mevcut. Laf yemek içmekten açılmışken; kentteki en ünlü yemek “babuko”nun kulaklarını da çınlatmamız gerek! Düğünler ve en özel misafirler için hazırlanan bu lezzeti kadar kalorisi de yüksek hamurişini tadabilmenin tek yolu ise, bir düğüne denk gelebilmekten; o da olmazsa, bir Kemahlının evine misafir olmaktan geçiyor. Babukoyu çarşıda bulmak pek mümkün değilse de; tandır ekmeği, kete ve kömbe gibi diğer hamur işlerinin yanında, taze salamura peynir ile tulum peynirini, Hudu köyünün kendine özgü bir aroması bulunan siyah üzümünü ve bir de Kemah’ın meşhur kaya tuzunu satın alabilirsiniz. Hatta, kaya tuzunu satın almakla kalmayabilir; Türkiye’nin en büyük ikinci tuz havzası olan Kemah Tuzlasını ziyaret etmeyi de düşünebilirsiniz. Kemah-Refahiye yolu üzerinden ayrılan ve alabildiğine berrak Kömür Çayını takip eden keyifli bir yolculuk, sizleri Kömür Köyü Tuzlasına ulaştırır. Piyasadaki Himalaya tuzuna on basan, üstelik on kat daha ucuz olan bu tertemiz tuzun, yöredeki peynirin lezzetinin de püf noktasını oluşturduğu söyleniyor. Keramet onda mıdır bilinmez; ama, Kemahlılar evlerine kaya tuzundan gayri tuzun girmesine izin vermezler!

Kemah’a kadar gelmişken, tertemiz dağ havasını içine daha fazla çekmek isteyenler için, Erzincan yolu üzerindeki Gökkaya (Garni) Köyü’nde AB desteği ile kurulmuş 8 odalı bir butik otelin önümüzdeki yaz hizmete gireceğini müjdeleyelim! Restoran kısmı 300-400 kişi kapasiteli olan ve müşterilerine kendi yöresel ürünlerini de sunacak olan otel, kışları da açık olacak. Kar manzarasında kış bahçesi keyfi yapmak isteyenler için, bunun (konaklama olanaklarının çok sınırlı olduğu bu bölgede) bulunmaz bir fırsat olacağı muhakkak.