Geçen hafta, kemik tarak yapımcılığının yok olmaya yüz tutmuş zanaatlardan biri olduğundan bahsetmiştik. Sivas’ın bir başka geleneksel el sanatı olan ve yine boynuzdan yapılan “Sivas bıçağı” üreticisi ustalar ise bir nebze daha şanslılar. Sayıları yirmiyi bulan ve şehir merkezindeki Buğday Meydanında yan yana dükkanlarda çalışan 20 kadar bıçak ustası, henüz dış rekabetle karşı karşıya değiller. Ancak, onların da çoğu, kendi Bağ-Kurlarını bile zor öder durumda. Böyle olunca da, maaş verip sigortasını yatıracakları çıraklar yetiştirmeleri pek de mümkün olmuyor. Zaten, ister tarak ister bıçak için olsun, boynuzla uğraşmak, yoğun bir toz ve kokunun içinde çalışmayı gerektiriyor –ki bıçakçı Adem Usta’nın dediği gibi, gönül vermeden yapılacak işler değil bunlar. Günümüz gençlerinin ise, el emeği isteyen, zorlu uğraşlara pek hevesli olmadıkları aşikâr.
Tüm bunlara karşın, ustalar, geleneksel sanatlarını yaşatmak için çeşitli yollar deniyor. Bu konuda yapılacak en iyi iş ise, el sanatlarını turizm ile birleştirmek gibi görünüyor. El-işi otantik ürünler, turistik ziyaretlerde hediye ya da hatıra olarak -özellikle de yabancı turistler tarafından- oldukça tercih ediliyor ve ne kadar iyi reklamı ve sunumu yapılırsa satış şansları da bir o kadar artıyor. Sivaslı bazı ustaların bu konuda bir girişimi, kemik tarak ve bıçakları, yine tükenmeye yüz tutmuş geleneksel bir sanat olan ahşap oymacılığı ile birleştirmek olmuş. Sivas’ın ahşap-oyan tek kadın ustası olan Kadriye Tatlısu tarafından yapılan kutular içine Sivas tarağı, bıçağı ve ahşap kalem koyulmak suretiyle Sivas’a özgü bir hediye kutusu oluşturmuşlar. Ancak, görüştüğümüz bütün ustalar, ısrarla, bu işin yaşatılabilmesi için, bireysel girişimin yanında devlet desteğinin zaruri olduğuna dikkat çekiyorlar. Her şeyden önce, ustalara, sağlıklı çalışabilecekleri ve ürünlerini aracılara gerek kalmaksızın teşhir edip pazarlayabilecekleri, kentin turistik mekanlarında yer alan dükkanlar gerekiyor. Sivas Zanaatkarlar Çarşısı, bu anlamda çok önemli bir proje. Ancak, amacına ne kadar hizmet edip edemeyeceğini zaman gösterecek. Umalım ki bu adım başarılı bir başlangıç olsun ve toplumsal kimliğimizin ve belleğimizin çok önemli birer parçası olan geleneksel el sanatları daha uzunca yıllar yaşatılabilsin; hem Sivas’ta hem de cümle cihanda!
Not: Daha önce Sivas halısı ve bağlama yapımcılığı konularında yazdığım için bu yazımda onlara değinmedim. Bunlardan başka hem Sivas’ta hem de ülke genelinde yok olan ya da yok olmakta olan daha onlarca el sanatımız var elbette. Semercilik, telkâri, taş oymacılığı, oyacılık, nakışçılık ve daha niceleri… Umalım ki başka yazılarda, her bir geleneksel sanatımızdan bahsetme şansımız olsun!