Ben kendi çocukluğumdan hatırlıyorum, daha sonrasında meslek hayatımın ilk yıllarındaki amatör ve profesyonel kulüp alt yapılarından da hatırlıyorum. Futbola başlayan her çocuk golcü olmak isterdi. Herkes gol atanın kendisi olması için can atardı. Yani her çocuk futbola santrafor olmak için başlardı. Hatta okul ve mahalle takımlarında kimse kaleye geçmek istemezdi. Sırf bu yüzdendir ki yetmişli, seksenli hatta doksanlı yıllarda ülkemiz takımlarının kalesini hep yabancılar korudu. Milli takım kalesinde kova lakaplı kaleciler olmak zorunda kaldı. 90’lardan sonra çok şükür bu sıkıntıyı aştık. Günümüzde dünyada az olmasına rağmen tandemi oluşturacak stoper yetiştirme işini de kısmen becerdik. Ancak gelin görün ki her çocuğun golcü olmak için başladığı futbol alt yapısından santrafor çıkaramıyoruz.
Süper ligi oluşturan takımlarımızın tamamında santraforlar yabancı uyruklu. Tek tük kadroda yerli santrafor bulunduran takımların yerli isimleri de ikinci, hatta üçüncü santrafor konumunda. Bir alt ligde de durum süper ligden farklı değil. Neredeyse tamamına yakınında golcüler pasaport ile oynuyor. İkinci ligde Allah’tan yabancı oynatmak yasak, yoksa eminim orada da durum ilk iki ligden pek farklı olmazdı. Hal böyle olduğu için bugün Milli takım aday kadrosuna koyacak santraforumuz yok artık. Kısmen olur dediğimiz Enes ve Cenk’in sakatlığında Milli takım devşirme isimlerle oynamak zorunda kalacak.
Tablo bu kadar vahimken, suçlunun kim olduğunu aramanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Kulüpler, alt yapı hocaları, Futbol Federasyonu veya başkası hiç önemi yoktur, önemli olan acı gerçek artık iyice santrafor kıtlığı çektiğimiz. 90 milyona dayanan bir nüfusa rağmen böyle bir tablo ile karşı karşıya olmak da ayrı bir rekor olsa gerek. Bu utançla yaşamak bir tarafa çok yakında basketbolda gard, voleybolda pasör çaprazı ithal ettiğimiz gibi futbolda da santrafor ithal etmek zorunda kalacağız. Bu ülkenin kulübüyüm, bu ülkenin federasyonuyum diyenlerin bu duruma artık çare arama vakti geldi ve geçmektedir, tarihe bir not olarak düşelim…
Bu tablodan kaçamayan takımlardan birisi de kendi takımımız şanlı Yiğidolar, yani Sivasspor. Bu sezonun başından itibaren kadrosunda santraforsuz oyun oynamaya çalışan süper lig takımı hüviyetinde. İlk dört haftanın üç haftasında kenar oyuncusu olan N’jıe ile oynamanın yollarını aradı. Dördüncü haftada en azından elimizde bir santraforumuz olsun diye transfer edilen Rey Manaj oynadı. Manaj için yeterlidir, iyidir, kötüdür diyebileceğimiz henüz elimizde veri oluşmamasına rağmen Sivasspor’un birinci santraforu olacak ışığı bize vermedi. Yönetimin gerçek anlamda elini rahatlatacak bir santrafor alma peşinde olduğu bir gerçek.
Avrupa’nın birçok ülkesinde transfer sona erdi. Hatta bu sene Avrupa piyasasını zehirleyen Arabistan’da da transfer bitti. Şimdi geride kalanlar arasından fırsat transferi yapmanın tam zamanı. Herkes santrafor arıyor, haliyle santrafor mevkinin fiyatı hiçbir zaman istenilen seviyeye düşmüyor. Fiyat yüksek bütçe delik olsa da Sivasspor yönetimi ne yapıp edip acil tarafından en az Yatabare kadar iş yapacak bir santrafor almak zorunda, aksi taktirde çok saç baş yolarız…
Yönetim bu çabayı gösterirken Servet hocaya da çok önemli bir görev düşüyor. Geçtiğimiz sezon U19 takımında 24 gol atan Eren elinin altında ne yapıp edip onu takıma adapte etmek zorunda. Hem de kenar, sağ, sol değil doğrudan santrafor olarak onu Sivasspor’a ve Türk futboluna kazandırmak zorunda. Kısaca Sivasspor yönetiminden birinci santrafor transferi, Servet hocadan da geleceğin santraforunu yetiştirmesini bekliyoruz vesselam…