2024 yılından ne kaldı diye soranınız olursa, ilk söyleyeceğim, “Nasıl bu kadar hızlı geçti?” olurdu. Gerçekten de, hiçbir şeyi anlamadan, nasıl geldiyse öyle uğurladığımız bir yıl oldu.
Çok az şey aklımda kaldı ama, bunun nedeni sadece ben değilim, eminim benim gibi milyonlarca insan da, her geçen gün, her geçen saat, dakika, saniye çarçabuk harcanan gündemin ve yeniden dizayn edilen Türkiye ve dünyanın, aktığı bu evrende, öylesine yaşayıp sadece bakıyoruz.
Son aklımda kalanlar, aklımda kalması gerekenlerin sadece onda biri bile değil ama, onlar bile yeterince yer kaplıyor.
Suriye, Amerika seçimleri, ülkemizde işlenen cinayetler, MHP liderinin Öcalan ve yeni çözüm süreci çıkışı, düşen yada düşürülen uçaklar, İran’da yaşanan kazalar, cinayetler, suikastlar, helikopter kazaları vs vs.
Tabi en başta ülkemiz ekonomisinin geldiği süreci görmeden geçmek olmaz.
Hangisini anlatmalıyız, hangisini yazmalıyız bilemiyorum.
Ama geldiğimiz an, yaşadığımız şu dakika, ülkemizin de yeni bir evrilmeye doğru sürüklendiğini görüyor ve biliyoruz.
Bunda, Suriye’de bulunan rejimin 60 yıllık saltanatına son veren Birleşik Güçlerin, yarın ayrışık güçler olma ihtimali hep fazladır.
Bunu Yugoslavya’da, Irak’ta, Afganistan’da gördük. Arkasında Amerika olanın aslında daha da arkasına İsrail, arkasında Rusya olanın aslında daha da arkasında Çin olduğunu bilip, ona göre aksiyon alınmalı, pozisyon belirlenmelidir.
Bugün açıkça tehdit altında olan bir Türkiye var, kim yok derse desin, kim “Bizim kadim devlet geleneğimiz” diye söze başlarsa başlasın. Hepsi lafı güzaftır.
Kendi içinde barışık olmayan, olamayan toplumlar eninde sonunca patlayan bu irinin cerahati altında zehirlenmektedir.
Suriye’de dünyanın ve ülkemizin terör örgütü olarak kabul ve lanse ettiği HTŞ yapılanmasının, bugün masumane duran emel ve arzularının yarın nereye evrileceğini kestirmek zordur. Daha düne kadar kimsenin tanımadığı ve bilmediği bir yüzü, bugün farklı isimlerle demokrat kimliği ile pazarlamak, dünya siyasi tarihini az buçuk izlemiş ve kanaat getirmiş bir çok insan için, ikirciklidir.
Ama ne olursa olsun, 2025 yılından çok şey beklerken, bir beklentimizin de, sınırımızın hemen güneyinde ve en uzun kara sınır ortaklığımız olan komşumuz Suriye’de yeni bir Yugoslavya örneği görmek, Bosna’da yaşanan insan katliamı ve soykırımın tekerrüründen başka bir noktaya gelmeyecektir.
O yüzden 2025’den beklentimiz, sadece barış ama sadece barıştır.