2000 yılının bir Nisan günü başlayan kalemle yolculuğumuz, kaderin bir cilvesi olsa gerek aradan geçen 22 yıl sonunda yine Kemal Çağlayan’a kesişti.
O gün Rahmetli Hidayet Çolakoğlu ağabeyimizin gazetesi Yeniülke Gazetesinde amatörce ama iddialı ve idealistçe vurduğumuz parmaklar, bugün yine sizlerle buluştu.
Epeydir yazmıyordum, yazamıyordum.
Kızmıştım, yorgundum, zamanım yoktu vs. onlarca neden saysam da, yazmadığım gerçeği değişmiyor. Her biri için onlarca haklı nedenimin olması da beni ziyadesiyle memnun etmiyordu.
İnternet denen ucube dünyanın manyetik alanlarla dolu evrenine, biraz manyetik alan da ben yolluyorum ama, dinleyen, tınlayan bulunamaması, konunun muhataplarında utanacak yüz, pek olmadığı için, onlar utanmazlıklarıyla, sorumsuzluklarıyla yüzleşmiyorlar ama, siz erdemli bir birey olarak onların adına utanıp çekiniyorsunuz.
Şimdi hangi birini sayayım, neden yazmıyorsuna?
Peki ne değişti de yazdık, yazmaya başlıyoruz. Öyle ya. Bayram değil, seyran değil, eniştem beni neden öptü, saflığıyla sorumuzu soralım, cevabımızı da uzatmadan verelim.
Siz söylemezseniz, kimse söylemiyor, siz yazmazsanız kimse yazmıyor, burası bir. Belki yazıyor ama siz okumuyorsunuz, belki söyleniyor ama siz duymuyorsunuz, belki muhatapları dile getirecek, kelam edecek bir iki muhatap, eli kalemi dili kelam tutan bir iki şahsı münhasır arıyor. Yok işte olmayınca olmuyor.
Siz muhataplarına halkın, Hak’kın ve adaletin değneğini göstermezseniz, onlar yine bildiğini okuyor.
Siz meydana çıkmazsanız, merteği elif sananlara, meydanı boş bırakıyorsunuz. Tabi ki kocaman bir parantezle, kalem ehli üstadların, ustaların haşa huzurundan…
Nelerden bahsedeceğiz, neleri yazacağız.
Yazarız… Hayatta en kolay yaptığım şey, elime oturan bir klavye. Bunlar da iyiyimdir.
Bir oturuşta 15 sayfa göç konusu yazmış adamım. Tek satır, tek cilt tek kitap aralamadan. Kopya çekmeden.
Kime ne faydası olduysa, derken…
Aslında mülteciler, zorunlu sığınmacılar adı her neyse, onları kültürel mirasımız üzerine etkileri ve melez kültür oluşumu üzerine uzmanlaştığımı fark ettim. Yozlaşan kültür, eksik kültür, alt kültür, melez yada hibrit kültür, vs.
Sonra, bir genelge ile düzeltilmek istenen, yazılı ve görsel medyaya bir nizam ve koşullar öngören , toplumsal yaşam kalitemizin ve standartlarımızın, buna bağlı olarak aile yaşamımızın nasıl bireyselleştiğini, şiddete eğimli bir bireyle toplumun aile temelinde nasıl oluştuğunu görebildim. Asıl terbiye edilmesi gerekenin önce medya ama doğru iletişim kanalı olması gerektiğini anladım.
Hele siyasete hiç girmiyorum. Girersem…. Muhataplar akşam evlerine gidebilirler mi?
Bürokrasi, rüşvet, rant, adam kayırma, vb
Yazacak çok konu var hele şimdilik, hoşça kalın.
Mübarek üç aylar ne çabuk geldi be mübarek adam..
Kalın sağlıcakla….