Kötü komşu kişiyi mal sahibi yapar derler. Kötü ortaklarda kişiyi iyi ortaklıklara sürükler. NATO ile aramızda süren İsveç krizi öyle gösteriyor ki ileriki günlerde Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanmasına neden olacak.
Bir dönemler Türkiye için elzem olan NATO üyeliğinin günümüz konjonktüründe ne kadar gerekli olduğu da Türkiye’nin dış ilişkileri açısından mutlaka masaya yatırılmadılar.
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO), 4 Nisan 1949’da ABD liderliğindeki batılı ülkeler tarafından Bugün ki Rusya dönemin ise Sovyetler birliğine kaşı kurulmuştu. O dönemler Sovyetler Birliği Anadolu coğrafyası içinde tehdit oluşturmaktaydı. Türkiye’nin bu tehdide karşı kendini savunması için bu oluşumun içerisinde yer alması gerekliydi.
Bilinenin aksine Türkiye’nin NATO üyeliğine resmi başvurusu 11 Mayıs 1950’de Cumhuriyet Halk Partisi tarafından yapıldı. Kabul görmeyen üyelik, ayrı yıl ancak Menderes hükümetinin ABD lehinde Kore’ye askeri destek vermesiyle 1952 yılında Türkiye, Yunanistan ile NATO üyeliğine resmen kabul edildi.
NATO her ne kadar Sovyetler birliğine karşı kurulmuş olsa da imzalanan anlaşmalar gereği üyelerini NATO üyesi olmayan ülkelerin saldırılarına karşı korumayı, üye olmayan ülkelerle savaşa girilmesi halinde ise desteklemeyi öngörür. Peki böyle oldu mu?
Ülkemizin 1974 yılında Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği barış harekâtında ABD harekatı engellemek istemiş NATO ise harekatta bizdeki NATO silahlarını kullanmamıza izin vermemiştir. 80’li yıllarda NATO içerisinde ki gayri resmi Kısa Kılıç örgütü (Gladio) ülkemizde birçok suikastlara, karışıklara ve kargaşalara neden olup zeminini hazırladığı darbelere öncülük yapmıştır. NATO’nun ikiyüzlülüğünü PKK ile mücadele ve Suriye politikalarında da gördük. Son olarak da bu yapı, PKK’ya ev sahipliği yapan İsveç’e kapılarını açarak samimiyetsizliğini göstermiştir. Yapılan anlaşma gereği Türkiye’nin onay vermediği her hangi bir ülkenin üyeliğinin kabul edilemeyecek olmasına rağmen İsveç’in üyeliği noktasındaki ısrar Türkiye’yi bir karara zorlamaktadır.
Türkiye ile Rusya ilişkileri belki de hiç olmadığı kadar iyidir. İyi giden bu ilişkiler dış politikada ciddi bir eksen değişikliği yaşamamıza neden oldu. ABD müttefiki ve Avrupa Birliği yolunda süründürülen Türkiye, son yıllarda aktör değil oyun kuran ülke konumuna gelip dış politikada önemli kazanımlar elde etti. Rusya artık Türkiye için bir tehdit değil belki de samimi bir müttefiktir.
Hal böyleyken İsveç’in üyeliği kadar Türkiye’nin NATO üyeliğinin de tartışılması gerekir. Belki de bu üyeliğin yerine Rusya ile dost bir Türk Birliği için ciddi adımların atılmasının vakti gelmiştir.