Yurdumuzun dört bir yanı beyaz bir örtüyle kaplı. Damların saçaklarından buzlar sarkıyor. Bir yandan da kar yağıyor. Cenap Şehabettin’in “Elhan’ı Şita’da dediği gibi:
“Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân….”
Evet kar göklerden emeller gibi rizan olmakta. Yani, soldan sağa, sağdan sola titreyerek bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede…
Kimileri: “Dışarıda müthiş soğuk olmalı. Bu havada insan evden dışarı çıkar mı?” diyor. Evden çıkmaya, aşk ateşinin bile hız vermediği bu âşığın sevgilisi olsaydınız, “Vuslat yine mi kaldı güzel başka bahara?” sözüne karşılık ne derdiniz?
Her halde avucunuzu açar gözüne doğru dayayarak: “Nah!” derdiniz. “Boşuna beklersin.”
Oysa âşık başka şarkılar söylemeli: “Karlı dağı aştım geldim / Aşk oduna düştüm geldim / Ben yâre kavuştum geldim” demeli. Şirin’e kavuşmak için dağları delen Ferhat gibi olmalı: “Karlı dağı aştım geldim” demeli. Engellere aldırış etmeden ona kavuşmak için kendini karlı dağlara vuran âşığın sevgilisi pencere önünde, gözü yolda, dili bir şarkıdadır:
“Pencereden kar geliyor” Bu esnada karlara gömüle gömüle yaklaşmakta olan genç âşığı görüverir. Üstü başı kardan bembeyaz olmuştur. Ama rüzgara, tipiye, engellere aldırış etmeden yürümektedir: Şarkının ikinci dizesi sevgilinin dilinden dökülüverir: ““Karşıya baktım yâr geliyor.”
“Koca çaydan geçilsin geleyim, / Koyun kuzu seçilsin geleyim” diyen âşığa âşık demem. ““Kış geldi firak açmadadır sineme yâre / Vuslat yine mi kaldı güzel başka bahara” diyenlere de… Âşık dediğin geçit bulmazsa koca çaya atlar, suları yarar ve geçer. Sevgiliye kavuşmak için koyunun kuzunun seçilmesi beklenilir mi?
Ah bu kar ve kış şarkıları:
“Dağları hep kar aldı, / Gülleri hep har aldı / Ecele borçlu kaldım, / Bir canım var yâr aldı.”
“Dereler buz bağladı / Avcılar diz bağladı / Beni bir gelin vurdu / Yaremi kız bağladı”
“Kar yağar kürek ister, / Meyveler direk ister / Nazlım hamamdan çıkmış/ Öpmeye yürek ister.”
Dağlar karla örtülmüştür. Yol vermiyor artık. Dereler donmuş. Şehirdeki karları kürekle temizlemeden yürümek mümkün değil. Böyle bir gün, hamamın kapısı açılıyor, yanakları al al olmuş nazlı yâr hamamdan çıkıyor. Uzaktan onun ter temiz kokusu hissedilir gibi. Al yanak dışarının soğuğundan bir kat dana allanmıştır. Böyle bir yanak öpülmez mi? Âşık koşacak öpecek ama, bir an duraklıyor.
“Ya naz ederse?”
“Ya gören olursa ne der?”
Âşık kendisini yüreksizlikle itham ediyor ve kendi kendinden utanıyor:
“Nazlım hamamdan çıkmış, / Öpmeye yürek ister.”
Geliniz bir manzaraya şehirden ve köyden bakalım.
Kış günü sevgilisine kavuşan âşık, bir daha ayrılmak istemiyor. Sevgilisi “Üşüdüm!” demiş mi dememiş mi bilmiyoruz ama bizim şehir âşığı sevgilisi üşür diye korkar, onu ısıtmak ister: “Ateşlik eder sana bu sinemdeki dağım / Sert oldu hava çıkma kuyundan kuzucağım” der.
Sivas’ın köylerinde “cağım , ceğim”li sözler yoktur. Delikanlı, açık açık dobura dobur pat diye söyleyeceğini söyler: “Dağa taşa kar yağar / Rüzgar vurur boynuma / Isıtayım ben seni / Gel gir yavrum konuma!”
İnsan kışı arar mı? Arayan, kışa doyamayanlar da var. “Gülüşerek o yollardan geçerdik kışın. / Nerde şimdi gönülleri yakan bakışın.” dizeleri var Bimen Şen’in hicaz şarkısında. Bir hicaz faslını dinlerken nereden nereye geldik. Fasıl bir hicaz türkü ile bitmekte:
“Yürü dilber yürü ömrümün varı / Eridi kalmadı dağların karı”
Bizim halk şairlerinden kendini karla özdeşleştirenler var. “Şu dağın başında bir top kar idim / Yağmur yağdı, güneş vurdu eridim” diyeninden “Karlı dağlar ne olur ne olur / Asker ağam gelse yaralarım iy’olur” diyenine kadar yüzlerce örnek verebiliriz