80’li yıllara kadar, mahallemizde en küçük kavgaya döğüşe karışsak, önce mahallemizin büyükleri bir ifademizi alır, akşam olunca da annemiz, babamız, ağabeylerimiz ayrıca bir ifade daha alırdı. İfade ile kastımın ne olduğunu anlamışsınızdır.
Gıkımız çıkmazdı.
Biraz önce sabah haberlerinde gördüm, iki komşu park yüzünden, başka iki komşu ise, gürültü yüzünden kanlı bıçaklı kavgaya giriyorlar. Ölenler yaralananlar. Buna benzer onlarca hadiseyi, hemen hemen hepiniz günde defalarca haber olarak seyrediyor, duyuyorsunuz.
Sosyolojik çalışmalara konu olacak bu sorunun altında, kültür yozlaşması var. Son 30-40 yıldır coğrafyamızda Türk kültüründen uzaklaşıp, İslam kültürü diye lanse edilen, ancak İslamla uzaktan yakından alakası olmayan Arap ve Hint kültürünün, Türk milletine enjeksiyonu var.
Bu enjeksiyonda medya, Hint kültürünü satmaya çalışıp, öncülük ederken, islami figürler üzerinden de, Arap kültürü enjekte ediliyor.
Sorun olarak gördüğünüz ne varsa, sokak disiplininden komşu yaşamına, çevreye saygıdan hayvan haklarına, çocuk ve aile temelli, kadın eksenli hangi sorunumuz varsa, bu sorunun temelinde yine bu kültür evrilmesi yatıyor.
Enjekte edilen bu kültür bu milleti hızla zehirledi ve zehirliyor. Kaldı ki, daha önce 80 sonrası yaşanan ve siyasilerce hayata geçirilen sosyo-siyasi proj lerin temeli de bu esasa dayanıyordu.
Aslında bugün coğrafyamızın dizayn edilmeye çalışıldığı temel dönem odur.PKK oyuncağıyla kandırılan insanların FETÖ travmasına göz yummasına, islami sermaye süslü şirketlerle halkın, örgütlerle ve bürokratik oyunlarla, devletin soyup soğana çevrilmesine ve daha bir çok tezgahın ülkede sergilenmesine neden oldu.
Bu işler ön bahçede sergilenirken, arka bahçede ise unutulan bir argüman bu milleti içten içe kemirdi.
İşte bugün sokakta gördüğünüz her kirliliğin, her kavganın, her düzensizliğin arkasında, kontrol edilemeyen ve kimsenin farkında olmadığı ama en alt kademeden en üst kademeye kadar herkesi zehirleyen bu kültür asimilasyonu vardı ve arka bahçede unutulmasına rağmen yaşamaya devam etti.
Sorun bu, tespitimiz bu. Çözüm nerede derseniz?
Öze dönmekte, geçmişten bugüne sarkan Türk sosyal yaşamının uzmanlarca analiz edilerek, arıtılarak yeniden hayata sokulması , hayatın bir parçası olması lazım. Aslında bu gerçekliği bilmemize rağmen, kabul edilmeyecek parametreleri yaşantımıza soktular.
Mesela andımız gibi. Andımız; siyasi içeriğinden ziyade toplum temelli dinamikleri açısından önemliydi. Küçüklükten başlayan dillendirmelerin, sonraki yaşamımıza hiç şüphesiz kalıntıları miras kalıyor.
Bu yüzden biran önce, fabrika ayarlarına dönmeliyiz.