Yaşamakta olduğumuz hayat, karmaşık bir labirent gibi, birbirine geçmiş duygular ve düşüncelerle doludur. Her birimiz bu çetrefilli ve karmaşık yolculukta, kendimizi anlatmaya çalışmaktayız hep…Zira anlatmak ve anlaşılmak iletişim gerektirir. İnsanduygularını, isteklerini, dertlerini kısacası kendini anlatmaya çalışır yaşamı boyunca. Ancak, anlatmak kadar anlaşılabilmekte önemlidir.
Anlatabilmek ve anlaşılabilmek…İletişim sürecinin iki temel ayağıdır; ikisinin de doğru ve arzu edilen şekilde gerçekleşmesi, insan olmanın en önemli ve en temel dayanaklarından biridir.
Anlatabilmek, kişinin kendisini ifade etme becerisini ve çabasını temsil eden taraftır.Anlatmanın temel aracı ise dildir, kullandığımız sözcüklerdir. Kelimeler, duyguların ve düşüncelerin araçlarıdır; bir çeşit taraflar arasındaki köprülerdir. Bu köprülerin sağlam ve etkili olması, kişinin iç dünyasını başkalarına doğru biçimde ve kendisini tam olarak yansıtabilme, aktarabilme yeteneğine bağlıdır. Yine de, insanın kendini anlatabilmesi sadece kullandığı kelimelere bağlı değildir. Bazen bir bakış, bir jest, hatta bir suskunluk bile kişinin duygularını ve düşüncelerini karşı tarafa anlatma /yansıtmaeyleminin bir parçası olabilir. Ya da bir ressamın tablosundaki çizgiler ve desenler, fırçasından çıkan renkler, bir yazarın satırlara döktüğü metinler, şiirler, bir sanatçınınenstrümanındanetrafa yayılan melodiler, hepsi kişinin duygu ve düşüncelerini karşı tarafa yansıttığı argümanlardır. Başka bir deyişle kendini anlatabilme, ifade edebilme yollarından biridir. Bu ifade biçimlerinin her biri, kişinin ruhsal dünyasının dış dünyaya akseden yansımalarıdır.
Anlatılanlardan / yansıtılanlardan karşı tarafının neyi ve nasıl anladığı, algıladığı ise asıl anlatılmak istenilenin amacına ulaşıp ulaşmadığının göstergesidir. O nedenledir ki, anlatabilmek tek başına yeterli değildir. Diğer ayağı yani anlaşılmak da anlatabilmek kadar önemli ve değerlidir.
İnsan kendini anlatabilmekte başarılı da olabilir başarısız da… Zira kişinin anlatmaya çalıştığı duygu ve düşünce karşısındaki kişi tarafından anlaşılması gerekir. İşte burada anlaşılabilmek devreye girer. Anlaşılabilmek, kişinin duygularının ve düşüncelerinin başkaları tarafından doğru bir şekilde algılanmasını ifade eder. Aslında bu bir paylaşımdır. Bu, her iki tarafında karşılıklı aynı duygular içerisinde aynı şeyi anlıyor olması önemlidir.
Bir insanın anlaşılabilmesi için, karşısındaki kişinin anlatmak istediği konuda onun meramını fark etmesi ve ne demek istediği hususunudoğru hissetmesi gerekir. Bu bazen çok kolay değildir, aynı havayı teneffüs ediyor aynı duyguyu ruhsal dünyayı yaşıyor olması gerekir, çünkü herkesin yaşadığı duygular ve düşünceler kendine özgüdür. Örneğin, iki kişi aynı müzikten, şiirden veya olaydan farklı duygusal etkilerle ayrılabilir. Bir kişi için mutluluk olan bir olay, diğer kişi için hüzne sebep olabilir. Bu farklılık, anlatabilmek ve anlaşılabilmek arasındaki ince çizgidir.
Anlaşılabilme süreci, bazen ruhsal bir aydınlanma imkanıoluşturabilir. Karşılıklı bir anlayış sağlandığında, insanlar arasında güçlü bir bağ oluşur. Bu bağ, derin bir empati ve kabul duygusuyla beslenir. Ancak, anlatabilmek ve anlaşılabilmek arasındaki dengeyi sağlamak her zaman kolay değildir. İnsanlar arası iletişimde sıkça karşılaşılan zorluklar, yanlış anlamalar, önyargılar ve duygusal engeller, bu sürecin önündeki aşılması zor olan engellerdir. Bazen, anlatılmak istenen şey ile anlaşılması gereken şey arasındaki boşluk, bir uçurum gibi geniş olabilir. Bu uçurumu aşmak, sabır, empati ve açık iletişim gerektirir.
Bir kişinin anlatabilme çabası, yalnızca başkalarına kendini ifade etme isteği değil, aynı zamanda kendi kimliğini anlamaya yönelik bir arayıştır. Kendini anlatmak, kişinin kendi duygusal ve zihinsel durumunu anlamasına ve bu durumu kabul etmesine yardımcı olabilir. Kendi düşünce dünyasını başkalarına açmak, aynı zamanda kendini daha iyi tanımanın ve kabul etmenin bir yoludur. Bu süreç, bireyin kişisel gelişimini ve kendini keşfetmesini destekler.
Sözün özü, anlatabilmek ve anlaşılabilmek, insan ilişkilerinin ana eksenini oluşturur. Her insanın zihin veruhsal dünyası birbirinden farklıdır ve birbirine göre zengin ve karmaşıktır. Böylesine girift bir ruh halinden sökün eden ifadeleri ve düşüncelerifarklı düşüncelerle farklı dünyalarda büyümüş insanlara yansıtabilmek ve başkalarının hayal ve hayat dünyasını anlamak, çok kolay olmayabilir. İşte empati denilen, karşısındaki insanın dünyasına kısmen de olmasa girebilmek, onun gibi olarak, onu anlamak iletişimin temel unsurudur.
Anlama ve anlaşılmanın yolu iletişimden geçer. İletişim ise bir köprü kurma sanatıdır ve bu köprüler, insanları birbirine bağlayarak daha anlamlı,daha güvenli ve anlayışlı bir dünyanın kurulmasına uzanan hayat yolculuğudur. Cengiz Aytmatov’un dediği gibi “İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimelerde her şeyi anlatmaya yetmez.”