Denk gelmek. Tesadüf. Tevafuk. Rast gelmek…
Art arda ne kadar çok kelime değil mi? Dahası da var aslında. Sözcükleri çoğaltmak değil maksadım sadece insanın, hayatın akışı içerisinde belki aynı manaya matuf kullandığımız kelimelerden bazıları geldi aklıma. Tabi bu ve benzeri kelimeler, sıradan sözlükten seçilmiş kelimeler de değil. Birbirine benzerler, ama birbirinden farkılar da aynı zamanda…
Sözlükteki her kelimenin muhakkak ki bir karşılığı ve manası vardır, belki farklı yönlere işaret eden anlamları da…
Bazen yerli yersiz bazen farkında olmadan birbirinin yerine de kullanırız. Geniş anlamıyla ve kucaklayıcı bütünlüğüyle anlamdaş sayılabilirler de. Bu açıdan baktığımızda yukarı da sıraladığımız kelimeler, sözlükteki karşılıklarından öte insanın hayatı boyunca sıkça kullandığı kelimelerdir. Zira insan, önüne çıkan yol ayrımlarında kendiliğinden ve aniden vuku bulduğuna inandığı anlık karşılaşmalarda kullanır bunları. Bazen bir beklentinin sevinç ifadesi olarak, bazen istenmeyen durumda kaçışın mümkün olmadığı anlarda, bazen her iki zıt uca rağmen olup olmamasının çok anlam ifade etmediği zamanlarda bu sözcüklerden biriyle başlar konuşmaya… Öyle şeyler yaşarız ki bazen olmasın denilen olur, akla gelmeyen vuku bulur, şaşırır kalırız veya sevinir seni Allah karşıma çıkardı der, mutluluğu ifade ederiz.
Karşılaşma anının hayata dair anlam ifade eden sözcükleridir bunlar. Yakar da, yıkar da. Sevindirir de üzüntüye gark eder de…
Ama asıl bahse konu olan bu değil; bundan sonrası…
Kimin söylediğini bilmiyorum, okuduğum yerlerde şöyle yazıyordu hatırladığım kadarıyla. “Şair der ki: ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da, inci mercanda.” ‘Denk gelme’nin anlamını belki de en nezih ve derin şekilde ifade eden cümlelerinden biri de budur diyebiliriz.
İnsan hayatta karşılaştıklarıyla sınanır.
Bu sınama, insan hayatının rengini, şeklini ve belki de güzergâhını değiştirebilir. Her ne kadar insan özgür ve kendi kararını kendi başına veriyor ve vermelidir tezi savunulsa da hayatın gerçeği teoride ortaya konulan şekliyle ne yazık ki her zaman gerçekleşmiyor. Hiç hesapta olmayan rastlantılar bazen altüst ediyor hayatı, bazen dara düşmüş çıkmaz sokaklarının önünü açıyor, bazen esintileri dahi planlananın aksine müspet veya menfi sapmalara yol açıyor. Nihayetinde hayat bu… Hangi kavşakta hangi denk gelmeler, hangi yol ayrımlarında rast gelmeler, hangi güzergâhlarda tevafuklar, gel gör ki beraberinde neler getiriyor insana ve o insanın akıp giden hayatının rengini ve tadını etkilemesine sebep oluyor…
Denk gelmek kadar, neye denk gelindiği de önemlidir insan için… Adını bilmediğimiz meçhul şair bunun için “ehline…” ifadesini kullanmış; “ehline denk gelmek…”. Ehline denk gelen uyumun, beğenilenin, arzu edilenin gerçekleşeceği tarafların yol ve amaç birlikteliğinin sağlanacağı elverişli her şeyin buluşmasıdır, yol yürümesidir. Karşılıklı doku uyumunun hayat bulmasıdır.
“Ziyan olan”, “can, inci mercan” ise sözü ağırlığınca anlam kazıyor. Can çok kıymetlidir, değerlidir, var olmanın vücut bulmanın ifadesidir. Can insandır, yaşamaktır, hayattır; inci ve mercan da öyle, zor bulunan nadide ve değerli olanı ifade eden her şeyi temsil eder. İnci mercanın el değmedik denizin dibinde oluşumundan tutun da çıkarılmasına kadar bin bir zahmetle elde edilen, taşıyanı farklı gösteren nadide bir mücevherdir. İşte bu kadar değerli olan can ve inci mercanın değerini de ancak “ehli” bilir. Ehil olmak değer bilmek, kadir kıymet bilmektir. Kadir kıymet bilmeyenin elinde inci mercanın değeri ne fark edilir ne de layık olduğu itina ve özeni göremez. Ehlinin eline düşmeyen inci mercan, tabiatta bol miktarda bulunan paslanan, eskiyen, yıpranan sıradan metadan farklı olarak algılanmaz. Her ne kadar onun değerini ehli olmayan bilmese de, kendi değerini ve kıymetini kaybetmez ama layık olmadığı her şeye maruz kalır. Tıpkı insan gibi, dengine düşmeyenin kıymetini kim anlar?
Şöyle ki, bir elmas, onu işleyebilecek usta bir zanaatkârın elinde gerçek değerini bulur ancak. Fakat bir parça taş, elmas ustasının elinde ne kadar değer kazanabilir ki?… İnsanlar da böyledir; karşılaştığı kişi, mekân ve ortamla anlam kazanır. Yanlış yerde olmak anlaşılmamaktır, fark edilmemektir, kıymeti bilinmemektir. Aynı yerde olmak yanı duyguları taşımak değildir. Zira aynı duyguları taşımayanlar aynı heyecanı aynı huzuru ve aynı güzelliği hissedebilirler mi?
Birbirinin farkında olanlar birbirine denk geldiğinde “inci mercan” ehline denk gelmiştir. Her yerde her zaman gelsin istenir ama hayat yol kavşaklarında rast geldiklerimizle geçer. Değil mi?