
Yasama çok önemli bir iştir. Her hangi bir konuda çıkartılacak bir yasanın sadece alanında uzman olmayan vekillerin el kaldırmasıyla hayat bulması geriye dönüm telafisi mümkün olmayacak sonuçlar doğura bilir. Elbette parlamentoda bir yasa sadece oy çoğunluğu elde edilerek uygulamaya konulmuyor. TBMM’ye sunulan teklifin ardından ihtisas komisyonlarında incelendikten sonra uzman görüşleri de alınarak oylama ve diğer süreçlere geçiliyor. Ancak bazı konulan vardır ki bence bu kadarı da yeterli olmaz. Millet kültürü, ahlakı, toplum düzeni, aile yapısı, insanın fiziki ve ruhi gelişimini ilgilendiren konular gibi.
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yaptığımız birçok hukuki düzenlemenin Türk milletine ve aile yapısına uygun olmadığını zaman içerisinde etüt ettik. Bunlardan en bariz örnek 2004 yılında zinanın suç olmaktan çıkartılmasıdır.
Bir diğeri ise 2002 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanundur. Tamamen olumlu olarak görülen bu kanunun insan yapımız iyi analiz edilmeden hazırlanmış olması bence bir takım sorunları beraberinde getirdi. Kadın-erkek eşitliği amaçlanırken bu sistemle, evlilik süresince edinilen malların boşanma durumunda eşit şekilde paylaşılması sağlandı. Yani boşanma halinde, çalışmayan kadın çalışan erkeğin elde ettiği gelirle elde edilen taşınmazların yarısına sahip olduğu gibi kalan ömrü boyunca nafaka almasına neden odu. Kadın kısa bir süre evli kalıp boşandıktan sonra hiç çalışmadan elde edeceği bir ev bir araba veya hayatını idame ettirebileceği nafaka ile hiç emek harcamadan geçinme imkanına sahip oldu. Bu yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 2001 yılı ile 2021 yılı arasında boşanma oranları yüzde 90’lık bir artışla boşanma oranı neredeyse iki katına çıktı. İlerleyen yıllarda ise artış hızı yüzde 49’larda seyretti. Günümüzde ise neredeyse her 3 çiftten biri boşanır oldu. Sadece 2023 ile 2024 yılları arasındaki boşanma oranı bir yıl içerisinde yüzde 9 oranında artmıştır.
2012 yılında ise 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu yürürlüğe girdi. Bu kanun şiddet gören kadına, koruma kararı, evden uzaklaştırma, nafaka gibi haklar sağlandı. Şiddet ve taciz suçlamalarında kadının beyanı geçerli görüldü. Erkeğe çokta bir kendini savunma hakkı bırakılmadı. Sadece bir iddia ile hiçbir delil oluşmadan bir koca evinden uzaklaştırıldı. Kadının korunmasına yönelik atılan bu adım ise neticesinde ölümler getirmiştir. Kadına yönelik cinayetlerde artış gözlenmiştir. Cinayetleri işleyen katillerin ise birçoğunun boşanma aşamasındaki ve evinden uzaklaştırılan kocalar olduğunu görüyoruz. Ülkemizde çok üzücüdür; 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de 334, 2023’te 315, 2024’te ise 394 kadın öldürüldü. 2025’in sadece ilik dört ayında bu sayı 90’ı buldu.
Gelinen noktada kadın emeksiz geçim için evleniyor, yani boşanmak için evleniyor erkek ise elini kolunu bağlayan yasalar karşısında cinnet geçirip ölümle sonuçlanabilecek eylemleri çıkış olarak görüyor.
Bu nedenle yasama organları; millet kültürü, ahlakı, toplum düzeni, aile yapısı, insanın fiziki ve ruhi gelişimini ilgilendiren konularla ilgili yasalar çıkartırken, gelişmiş olduğu düşünülen toplumların standartlarını değil, yada o toplumların şekillendirdiği bilimsel metotları değil Türk toplumunun yapısını dikkate almalıdır. Kendi inancımız, gelenek ve göreneklerimiz ve yaşam tarzımıza göre kriterler ele alınmalıdır.




