reklam
reklam
DOLAR42,5452% 0.06
EURO49,6400% 0.02
STERLIN56,8187% 0
FRANG53,0026% 0.18
ALTIN5.768,14% 0,26
BITCOIN91.936,33-1.339

Çifte Standartlı Özgürlük

Yayınlanma Tarihi : Google News
Çifte Standartlı Özgürlük

Avrupa Birliği kendini yıllardır “ifade özgürlüğünün teminatı” olarak anlatıyor. AİHS’nin 10. maddesi, Temel Haklar Şartı’nın 11. maddesi, yeni EMFA düzenlemesi vs. Kağıt üzerinde bakıldığında, Avrupa’da basın özgülüğü ihlalleri hiç yok gibi. Peki gerçek böyle mi? Ya da aynı özgürlük hassasiyeti Türkiye söz konusu olduğunda da gösteriyorlar mı? Aslında Avrupa’nın özgürlük karnesi sanıldığı gibi parlak değil.

Basın özgürlüğü deyince bizim gibi ülkelere parmak sallayan AB, önce kendi evinin önünü süpürmeli. Bugün Polonya’da Pablo Gonzalez hâlâ “Rus ajanı” suçlamasıyla cezaevinde. Finlandiya’da ulusal sırları haberleştirdi diye gazetecilere mahkumiyet verildi, haber internetten kaldırıldı. Julian Assange WikiLeaks belgelerini sızdırdığı için halen cezaevinde.
Aslında Avrupa’nın basın özgürlüğü noktasındaki açık ve net bir şekilde ortada. Kendilerine gelince ulusal güvenlik, başkalarına gelince basın özgürlüğü. Aynı olay Türkiye’de yaşandığında söylem sertleşiyor, eleştiriler büyüyor, siyasi ton keskinleşiyor. Bu durum, AB’nin ifade özgürlüğü konusundaki ölçüsünü tartışmalı hale getiriyor.
Peki Türkiye basın özgürlüğü açısından masum mu? Elbette hayır… Ama mesele bu değil. Türkiye’nin basın özgürlüğü sicilinde sorun yok demek gerçekçi olmaz. Faili meçhuller, haksız mahkûmiyetler ülkemizin yarasıdır. Uluslararası raporlarda Türkiye’nin gazeteciler için Avrupa’da ki eh tehlikeli 3 ülkeden birisi olması ciddiye alınması gereken bir tablodur.
Türkiye’nin sorunları olması AB’nin çifte standardını ortadan kaldırmaz. Eleştirinin adil olabilmesi için herkes için aynı teraziyi kullanmak gerekir. Örnek vermek gerekirse MİT tırları davası olarak bilinen Can Dündar’ın yargılanmasıyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi , ‘basın özgürlüğünün ihlal edildiği’ yönünde kanaat bildirdi. Türkiye’de kimileri bunu basın özgürlüğü diye savundu. Ben ise olaya farklı bir açıdan bakmayı tercih ediyorum. Devam eden bir dış politika operasyonuyla ilgili, devletin resmî istihbaratına ait araçların, askerî sevkiyat bilgilerinin, anlık ve operasyonel detaylarla ifşa edilmesi gazetecilik değil casusluktur. Basın özgürlüğü gazeteciye; devlet sırrını açığa çıkarma, operasyonu riske atma, askeri bilgiyi üçüncü taraflara ulaştırma hakkı vermez. Bu noktada yapılan iş, haber üretmekten çok devletin güvenliğini tehdit etmeye kadar varır. Mahkemenin verdiği karar Avrupa’da içerideki bazı kesimlerce sert eleştiriler alırken; AB aynı konuda kendi ülkelerindeki vakalara çok daha yumuşak ve korumacı davrandığını, bu eylemleri basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmediğini görüyoruz. İşte çifte standart burada karsımıza çıkıyor.
Elbette ki basın özgürlüğü sınırsız değildir. Gerçek gazetecilerle örgüt propagandası yapanlar hukuken net biçimde ayrılmalı. Basın Kanunu ve terör mevzuatı keyfî yoruma kapalı hale getirilmelidir.
Avrupa, Türkiye’ye ders verirken kendi ülkelerindeki ihlalleri görmezden gelmemeli. Polonya’daki, Fransa’daki, Finlandiya’daki dosyalar için de aynı ses tonunu kullanmalı. Basın özgürlüğünü uluslararası siyasi araç haline getirmemeli.

YORUM YAP