ABD son yıllarda belki de tarihinde ilk kez çift başlı bir siyasetle karşı karşıya. Genelde, gelen başkan Cumhuriyetçilerden olsun Demokratlardan olsun sistemin istediği ve seçtiği isim olurdu. Gelen başkan ABD derin devleti olarak ifade edebileceğimiz bazı aileler ve Yahudi baskı gruplarının uzun ve kısa vadeli planlarına hizmet ederdi. Trump döneminde ise bu sistemde çatlamalar gözlemledik. Şaibeli bir seçimi hep birlikte izledik. Siyasi davalar, artan silahlanma, artan siyasi eylem ve protestolar önümüzdeki süreçte belki de bir iş savaşa neden olacak.
Ukrayna’da süren savaş ABD ile Rusya arasındaki normalleşme sürecini tersine çevirdi. Savaş önceki küstah cesaret Rusya tarafından, ‘her ne kadar olmaz’ dense de savaşla sonuçlandı. Savaş sürdükçe ABD bölgedeki sempatisini yitirirken Rusya’nın gücünü arttırdığını söyleyebilir.
Ukrayna’yı takip ederken küstah, alçak ve zalimce bir saldırıda İsrail’den geldi. Asla savaş tanımlaması ile değerlendirilemeyecek bu saldırı sınırları aşarak adeta bir soykırım ve bebek katliamına dönüştü. Uluslararası hukuk ve örgütler vasfını yitirdi. ABD’nin süreçte ki ikiyüzlü ve samimiyetsiz tavrı tüm dünyada ciddi bir antipatiye neden oldu. ABD başta olmak üzere batılı ülkelerde artar tepkiler beraberinde sorgulamayı da getirdi. Özgürlükler ülkesi, dünyanın jandarması benzetmeleri yapılan ABD, Soğuk savaş öncesi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği için yapılan olumsuz benzetmeleri aratır oldu.
Dünyayı yöneten aileler yaklaşık 10 yıl önce, ABD ve Avrupa merkezli sermayelerini Rusya ve Çin’e kaydırmaya başlamıştı. Pandemide bu hız kazandı. Görünen o ki ABD’yi gözden çıkarttılar. Geçtiğimiz günlerde Dünyaya entegre Rusya ile izole Kuzey Kore arasında askeri bir anlaşmaya imza atıldı. Bir savaş halinde her iki ülke tüm güçleriyle birbirini destekleme kararı aldı. Ardından bazı odaklar Rusya’ya aleyhinde yaptırım kararları açıklasa da önümüzdeki günlerde bu ülkelere Çin, belki de Hindistan’ın eklenmesi de söz konusu olacaktır. Elbette bu kutuplaşma durup dururken olmuyor. Bu kutuplaşma sönük bir şekilde süren 3. Dünya savaşının alevleneceğinin göstergesidir. Herkes konumunu alıyor, tarafını belirliyor. Dünyayı yöneten sermaye şimdiden kazanacak tarafı belirlemiş gibi görünüyor. Elbette ki ülkemizde son 5 yıldır süren adı konmamış savaş ekonomisi, oluşturulan sınır güvenliği, yerli ve milli savunma sanayisindeki dev adımlar, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası ordu içerisinde yapılan temizlik, tüm dünyaya etkileyecek bu savaşın hazırlıkları olarak değerlendirilebilir. Neticede kazananlar dünyanın yeni düzenini yazacak, sınırları yeniden belirleyecek. İnşallah ülkemizin konumu 1. Dünya savaşı sonrasından çok daha iyi olur.