reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Ah bu türküler

Yayınlanma Tarihi : Google News
Ah bu türküler

Hep yazarım: Dost iki türlüdür. Biri günün dostu, diğeri gönlün dostudur. Gönül dostu, bir sıkıntınız olduğunda, kendi sıkıntısını, işini, gücünü bırakıp sizin için koşturan, sizin kadar size üzülen, derdinize çareler arayan, risk almaktan korkmayan ve bütün bunları yaparken de herhangi bir beklentisi olmayan kişilerdir.
Gönül dostluğu duygusal ve manevi açıdan karşılıklıdır. Kimi ozanlarımız gerçek anlamda gönül dostu arayışı için gurbete çıkmıştır. Bu türkü de bunu anlatmıyor mu?
“Nedir benim melül mahzun gezdiğim
Ağlayıp yandığım dost senin için
Ciğerimi delik delik deldiğim
Ağlayıp yandığım hep senin için
Yandırdın odlara düşürdün nare
Ciğer püryan oldu yüreğim yare
Lokmaneler gelse bulamaz çare
Ağlayıp gezdiğim hep senin için
Canım intizarda gözüm yollarda
Beni Mecnun edip koydun çöllerde
Diyar-ı gurbette garip ellerde
Ağlayıp gezdiğim hep senin için
Feryadi’yim böyle imiş kaderim
Dünya benim olsa şad olmaz gönlüm
Hep senin içindir eğridir boynum
Ağlayıp yandığım hep senin için”
Bu türkünün sözleri Sivaslı Feryadi’ye aitti. Ama Süleyman Yıldız Tunceli yöresinde İsmail Dede’den derlemişti. Bir de Erzincan varyantı vardı.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu “Türküler Dolusu”nda şöyle diyor:
“Ah bu türküler / Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan / Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler, / Koy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi…”
Nesimi Cimen’i 2 Temmuz 1993’de utanç gününde kaybetmiştik. Sözleri Aşık Mücrimi’ye ait olan bir türküyü havalandırırdı. Söylerken bilir miydi hali ahvalinin malum olduğunu. Türküyü İhsan Öztürk derlemişti:
“Şu diyarı gurbet elde
Şen değil gönlüm şen değil
Kimse bilmez ahvalımdan
Şen değil gönlüm şen değil
Ben cismimi yaktım nara
Aman gönlüm uğramış efkara
Tecellim yok bahtım kara
Şen değil gönlüm şen değil
…..”
Halk şiirinde üç nesneden şikâyet vardır. Kimi halk şairi gurbet, hasret, aşk derdi ile yanıp yakılır. Kimi halk şairinin yetimlik, yoksulluk ve ölüm boynunu büker; kimi halk ozanı da sıla derdi, vatan derdi, yar derdi diye dert üstüne dert bağlar. Gurbet ve sıla demek özlem demektir. Özlem ya da hasret türkülerimize vücut veren duyguların başında gelir:
Bir türkü var ki, kimler kimlere yakıştırmış, kimlerin hikâyesi ile özdeşleştirilmiştir. Aslı Erzurum yöresinden Haydar Telhüner’den Ali Canlı tarafından derlenmişti: Bilirsiniz: “Şafak söktü gine sunam uyanmaz / Hasret çeken gönül derde dayanmaz” diye başlar. (Rp. No:3163)
Keşke gurbet ele yolu düşecekler arkalarında bir sevgili bırakmasalar. Bırakırlarsa, son bir kez göz göze bakışmak, el ele tutuşmak, bir buse almak hakları olsa gerekir. Bu süse ki, gonca gülden üstündür. Onun için Muzaffer Sarısözen’in Kemaliye’de Zeki Oğuz ve Refik Aktan’dan derleyip notaya aldığı 1078 no.lu türkü der ki: “Gurbete gidişimdir / Gonca gül derişimdir / Eğil eğil öpeyim / Belki son görüşümdür” der. Allah saklasın.
Gurbetçi sılasına ulaşması için dağların eğilip yol vermesi gereklidir. Sılada bekleyenlerde aynı dilek içindedir. Ya mektuplar, dağları, yolları, dereleri, köprüleri aşıp gelmesi gereklidir. Ayrılık olmasa aşk olur mu? Bunu bilmeyiz ama halk şirinin tadı tuzu olmayacağını sanıyoruz. Gurbet nice koç yiğidi ağlatmıştır. Nice koç yiğide aman dedirtmiş, mektup gözletmiştir. Gurbet yolu hasret yoludur. Abdülvahit Kuzecioğlu’ndan alınan Kerkük türküsü bu düşünce ille dinleyebilirsiniz.
“Gurbet ellerde oldum yaralı
Bir mektup yazdım üstü kareli
Bir yarim vardı başı belalı
Ağlama anam tez de gelerem
Ölüm olmazsa seni görürem (TRT Rep. No: 3578)
Elbette gurbet şarkılarından da söz etmek isterim. Biraz ara verelim. Son sözüm şu olsun: Bir türküyü, şarkıyı tekrar tekrar dinliyorsan, o senin hikâyendir.

YORUM YAP