![Anlatabilmek Kadar Anlayabilmek](https://sivasolay.com/wp-content/uploads/2025/02/olayyenikose-5-1-1.png)
Anlatabilmek kadar anlayabilmekte önemli. Belki gerek ikili gerekse toplumsal iletişimimizde hayatın akışını, olaylara bakışımızı ve birlikte sürdüğümüz hayatın her iki taraf için de sağlıklı ve huzurlu geçmesinin temel dinamiklerinden birisi budur. Anlatabilmek ve anlaşılabilmek.
İletişim, insan deneyiminin en temel yapı taşlarından biridir. Düşüncelerimizi, duygularımızı ve deneyimlerimizi başkalarına aktarabilmek, insan olarak bizlerin en önemli ihtiyaçlarından biridir. Ancak, anlatabilmek kadar anlayabilmek de bir o kadar önemlidir. Zira her iki kavram, birbirini tamamlayan ve insan ilişkilerinin bağının güçlü ve zayıf olmasının temel unsurlarının başında gelir.
Görünüşte ifade edilen meram, her iki taraf için de genellikle kendilerini istedikleri şekilde ifade ettiklerini düşünüyor olabilirler. Çünkü insanlar kabiliyetleri ve ifade güçleri oranında kendilerini anlatabilmiş olduğunu ve karşı kesimin de ifade edilen şeyleri doğru anladığını düşünürler. Ama çoğunlukla bunun böyle olmadığı olayın nihayetinde ortaya çıkan sonuc değerlendirildiğinde açıkça görülmektedir. Ve insanlar o zaman ben bunu söylemiştim, konuşmuştuk, anlatmıştım, buna rağmen yapmaması gerekeni yapmasına bir mana veremiyorum, anlamıyorum mealinde cümleler kurarak, kendisinin dikkate alınmadığı kanısına varır. Bu tavır ilişkilerin zedelenmesine, sürdürülmekte olan birliğin olumsuz etkilenmesine sebep olur.
Hâlbuki kişiler arasında anlatılanla anlaşılan arasındaki anlam farkı genellikle bu durumun oluşmasına sebep olmuştur. Ne yazık ki her zaman anlatmak istenilenlerin birebir karşı tarafa aktarılması mümkün olmamaktadır. Bu anlatmadaki üslubun özellikle de kullanılan kelimelere yüklenilen manaların karşı tarafta aynı içerikle ve anlamla algılanmamasından kaynaklanmaktadır. İnsanların anlayış kapasitesi, bilgi birikimi ve sözcüklerin kapsadığı anlam derinliği her iki tarafta da aynı manayı ihtiva etmeyince anlatılanla anlaşılan arasında anlam farklılığının oluşması çok doğaldır.
İlk bakışta normal ve doğal olarak görülse de anlatabilmek ve anlaşılmak arasındaki farklılık, teorik olarak göründüğünün ötesinde insan ilişkilerinde zaman zaman onulmaz yaralar açmaktadır. Öyle ki insanlar konuştukları, anlattıkları ve ne olması gerektiğini izah ettikleri için, karşı taraftan bu doğrultuda bir duruş beklerler. Bu beklenti gerçekleşmediğinde, o kadar anlatmalarına rağmen kendilerinin dikkate alınmadığı, önemsenmediği kanaati kırgınlığa, küskünlüğe veya gönüllerde çizikler atılmasına sebep olur. Ve bu husustan diğer tarafının habersiz oluşu da olayın vahametinin derinliğini gösterir. Zira anlatılanı kişinin anlatmak istediği mana bütünlüğünde değil de kendi anlama kapasitesinde anlayıp ona göre hareket eden, belki kendine ters bile gelse sırf onu kırmamak için yaptığı duruş, aslında anlatan kişinin istediği şekilde olmadığından her iki tarafta sonuçtan memnun kalmamıştır.
Bu nedenledir ki anlatabilmek ve anlaşılabilmek başlı başına marifet gerektiren bir eylemdir.
Anlatabilmek, bir düşünceyi veya duyguyu kelimelere dökme insanlara ifade edebilme yeteneğidir. Bu, sadece dil bilgisi veya retorik becerilerle sınırlı değildir; aynı zamanda empati ve duygu aktarımı gerektiren bir olaydır. Bir şeyi anlatmak, o şeyin özünü ve taşıdığı anlamı başkalarına iletmek demektir. Günümüzde insan ilişkilerinde anlaşılmayan ve ilişkileri zedeleyen husus buradadır. Anlatılanın doğru anlaşılması. Anlatabilmek, bir mesajın iletilmesi için yeterli olsa da, bu mesajın alıcı tarafından doğru ve istenilen bir biçimde anlaşılması, iletişimin gerçek amacını gerçekleşmesi için vaz geçilmez bir gerekliliktir.
Anlayabilmek ise, bir başkasının düşüncelerini, duygularını ve deneyimlerini bilgi ve birikimi açısından içerdiği mana bütünlüğü çerçevesinde algılayabilme yeteneğidir. Bu, sadece kelimeleri duymak değil, aynı zamanda o kelimelerin arkasındaki anlamı, niyeti ve duyguyu tüm genişliği ve derinliğiyle yani tüm boyutlarıyla kavramak demektir. Anlayabilmek, derin bir empati ve dikkat gerektirir. Birinin yaşadığı duygusal bir durumu anlamak, o kişinin perspektifinden bakabilmekle, onunla empati kurabilmekle mümkündür. Bu da, insan ilişkilerinde uyumlu bir bağ kurmanın ilk anahtarıdır.
Anlatabilmek ve anlayabilmek arasındaki ilişki, varoluşsal bir sorgulamayı ve birbirini tamamlamayı da beraberinde getirir. İnsan olarak, kendimizi ifade etme ve başkalarını anlama çabamız, kim olduğumuzun ve dünyayı nasıl algıladığımızın bir yansımasıdır aslında. Anlatabilmek, bireysel deneyimlerimizi paylaşma arzusu ve karşımızdaki tarafından biz de var olan derinliği görmesidir. Bunu sağlamak birebir mümkün olmasa da aynı duyarlılık alanında olmak da değerli ve anlamlıdır.
Aslında anladığımız zaman anlatırız. Anlatabildiğimiz zaman da anlarız.