reklam
reklam
DOLAR37,9895% 0.03
EURO41,1628% 0.16
STERLIN49,2605% 0.25
FRANG43,0867% 0.2
ALTIN3.695,51% 0,48
BITCOIN87.315,05-0.289

VAKTİNE KALAN SÜRE

:
için vakti

Aşık Veysel’in hayata bakışı

Yayınlanma Tarihi : Google News
Aşık Veysel’in hayata bakışı

Âşık Veysel’in iki dünyası vardı. Biri dışa dönük fiziki olarak yaşadığı karanlık dünyası; diğeri içe dönük, derin, geniş, zengin ve aydınlık iç dünyasıydı. Veysel, iki dünyayı birlikte işleyerek bağdaştırabilen büyük sanatçıydı.

Fiziki olarak yaşadığı karanlık dünyasında, hatırlayabildiği, ışığın rengiydi. Şöyle demişti:

“Güneşin ışıklarını tutmaya çalışırdım. Babam ‘Avuçla oğlum, bana getir.’ derdi. Ben de oynaya zıplaya avuçlayıp babama getirirdim. Avucumu açıp verecek bir şey bulamayınca hayret ederdim…”

Bir de kırmızı rengini unutmamıştı: Yaralanan elinden akan kanın rengini, kırmızıyı.

Kırk yaşına kadar belli bir çevrenin dışına çıkmamış bulunan, Âşık Veysel’in, gönül gözü açıktı. Gören bir kimseden daha anlamlı olarak hayata bakmış, görmüş, yaşamış, aydınlık iç dünyasını bize şiirleriyle yansıtmıştı.

Gözlerinden eksilen ışık, duyma, sezgi ve düşünce yeteneğine katılmıştı. Gözleri görmez Veysel bize renk şöleni sunabiliyordu: Doğayı rengârenk çiçekleri ve burcu burcu kokularıyla, kilim dokur gibi ilmek ilmek şiire işlemişti:

“Kavlettim yâr ile ahdım var idi / Birlikte dermeye mor çiçekleri”, “Lale, sümbül, mor menevişli, gül yarim”, “Açmış menevşeler yeşil çemenli” diyebiliyordu. Çok renkli ve aydınlık bir iç dünyası vardı.

Veysel’in şiirlerinde sevgili selviye benzer dallar içinde. Güle benzer allar içinde. Kimi süt beyaz tenli, kimi çifte benli, kimi ahu bakışlı, kimi kor yakışlıydı. Doğa güzeldi. Tatlı bir nağme, dağlar, ormanlar, otlaklar, ağaçlar, sular, ırmaklar, renk renk çiçekler, burcu burcu kokular, cıvıl cıvıl kuşlar, bülbüller, kanaryalar, turnalar.. Âşık Veysel bu güzellikleri birleştirirken, bir başkasının üzerine imzasını atmıştı. Bu da çalışma güzelliğiydi.

Niçin çalışmak?

Cümle manevi değerler için, yurt için, vatan için, eğitim için, modern tarım için, safsatalarla savaşmak için, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için, bilim için, birlik beraberlik için ve insanı yaratılmışların en onurlusu kılan değerler için çalışmak. Atatürk’ü, cumhuriyeti ve kazanımlarını kollamak, korumak içindi.

İşte gözleri görmez, okuma yazma bilmez Aşık Veysel’in dünyaya bakışı ve dünya görüşünün özünde olanlar bunlardı.

1933’e kadar usta ozanlarından şiirlerinden çalıp söyleyen Veysel’in gün ışığına çıkan ilk şiiri, Cumhuriyetin Onuncu yılı için söylediği “Atatürk’tür Türkiye’nin ihyası / Kurtardı vatanı düşmanımızdan / Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan”… kıtasıyla başlayan şiiri olmuştu.

Bir yandan kendini kahır ve sabırla yetiştirmiş, sözlü halk kültürünün gelenekçi saz şairliğinin bozulmamış bir örneği veya halkası gibi görülürken, öte yandan çağın sesine kulak vermiş, kör inanışlarla savaşacak kadar aydınlanmış, eski sazla yeni sözler söylemesini bilmişti.

Aşık Veysel aynı zamanda cumhuriyet aşığıydı. Cumhuriyet denilince aklımıza Büyük önderimiz Atatürk geliyordu. Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu geliyordu. Saltanatın kaldırılması, kurtuluş savaşımız, uygarlık ülkümüz, milli eğitim, endüstri ve tarım seferberlikleri geliyordu. Demokrasi geliyor, aklımıza, laiklik, sosyal hukuk sistemi, taassuba karşı mücadele geliyordu.

Demiryolları, madenler, sağlık hizmetleri, yerli mallar geliyordu aklımıza. Sonra Türklüğümüzle övünmek, çalışmak, güvenmek geliyordu. Çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak amacı geliyordu. Okul, okul, okul ve gerçek yol göstericinin bilim olduğu geliyordu.

Yirminci yüzyılın Türkiye’sinde, Cumhuriyetçi Halk Aşığı Veysel, halkın diliyle halka ters tepki yaratmayacak dozlarda halk öğretmenliği yapmış ve Cumhuriyet’e kol kanat germişti.

Âşık Veysel’in karanlık dünyasını aşan düşüncesi, çağdaş insan sorunlarına çözüm arayacak yol gösterecek kadar gerçekçi olmuştu. 20’nci yüzyılın yeni ve ileri Türkiye’sinde, Cumhuriyetçi halk aşığı olmuş, çağdaş yörüngede gönüller fethetmişti.

Cumhuriyetin temeline konulacak en tehlikeli dinamitin ayrılıkçılık olduğunu biliyor ve dikkat çekiyordu. Geleneklerimizin, göreneklerimizin, yerli mallarımızın, yurdumuzun çeşitli yerlerinin güzelliklerini anlatmıştı.

Veysel’in şiirleri, birlik, beraberlik, sevgi, hoşgörü kaynağıydı. Bütün iyi niyetli, babacan insanlarımız gibi, o da Yalanın, hilenin zararlarını gösterirdi. Ahlâklı olmanın erdemini yansıtırdı. Çalışmayı öğütlerdi. Çalışma güzelliğini anlatırdı.

“Kulak ver sözüme dinle vatandaş
Uyma laklak edip gülüşenlere
Meşgul eder seni işinden eyler
Karışırsın tembel perişanlara ….”

Veysel: “İkilikten gelir belâ / Dava, insanlık davası..” diyordu.

Bir şiirin sonunda “Bana düşman etmiş vatandaşımı / Sebebi ne ise soralım kardaş,” diyen Aşık Veysel, ırkımız, neslimiz bir olduğu halde, yurdun yaralarını sarmak dururken, kardeşin kardeşe düşman olmaması gerektiğini söylüyordu bizlere:

“Aldanma cahilin kuru lâfına / Kültürsüz insanın külü yalandır” derken cehaletin zararlarını örnekleriyle anlatıyordu.

Âşık Veysel kimi zaman yaşadığı olumsuzlukların nedenlerini araştırmış ya da sorgulamıştı. Ama çoğunlukla, okul gibi, fabrika gibi, hastane gibi hayatta somut işlerliği olan atılımların, pozitif unsurların şiirini de yazdı. Ondaki feleğe yaslanmak, kadercilik bilimin gerisinde kaldı. Bir başka anlatımla onun kaderciliği körü körüne bir saplantı değildi.

“Dünya tebdil oldu durum değişti, / Kimi aya gider kimi cennete,” derken, bilimsel gelişmelere kulak kabarttı. Her zaman, ilerlemeden, aydınlıktan yana oldu. Aydınlanmanın o yıllarda tek aracı okuldu. Dünyanın en zengin aklının okul olduğunu vurguladı:

Dünyanın en zengin aklını gördüm
Sermayesin sordum dedi ki okul
İnsanlara hizmet yaptığın yardım
Merhametim, duygum dedi ki okul

………………

İnsanlar kafası bunları bulan
İlimdir dünyada hakikat olan
Bütün bu işlerin temelin kuran
İnan bana Veysel dedi ki okul

Çocuklarımıza birçok şiirinde, “Oku benim cici yavrum /Okul cennet meyvesidir/ Okuldadır türlü san’at / Medeniyet menbasıdır” diyerek okulun güzelliklerini, yararlarını anlatmıştı.

Veysel’in en olgun şiirleri, insanı ve insanla ilgili öğeleri konu alan şiirlerdi. Bu deyişlerde Veysel, insanın kaynağından başlayarak bir gövdede canlanmasını, bu süre içerisinde nasıl çalışması, nasıl davranması gerektiğini işlemekteydi. Bağlı olduğu inancın ıssız bir Anadolu köyünde kendisine aşıladığı bu duygular, Veysel’de gönül gözü ile geliştirilmişti. Veysel Aleviliğin büyük sırrını gönlünde çözmüştü.

Çağdaşlığa karşı olanlara, batıl inançlara, oldukça duyarlıydı:

“Devri Cumhuriyet asırı yirmi
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş.
Dünya ayaklanmış aya gidiyor
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş

Bırak sar’öküzü varsın yayılsın
Set çekme gözlere herkes ayılsın
Her köşeye bir fabrika kurulsun
Uyan bu gafletten uyuma yurttaş
……”

Görüldüğü üzere, o toplumdaki değer yargılarını hayatın somut gerçekleriyle örneklendirerek eleştirmişti. Veysel burada bilimden yana, aydınlıktan yana, gelişmeden, somut gerçeklerden yana taraf olmuştu.

“Bırak sar’öküzün varsın yayılsın” derken, “Dünyanın sarı öküzün boynuzları üzerinde durduğu” inancıyla alay ediyordu.

Âşık Veysel, şiirlerinde Atatürk’ü anlatmış, devrimlerini dile getirmişti. Pek çok şiirinde ise Türklüğü ile öğünmüştü:

“Muhabbetin canda haslardan hastır,
Avutur Veysel’i bir şen piyestir.
Türk adı babamdan bana mirastır,
Daha bundan başka adı neyleyim.

Âşık Veysel için sevgilerin en yücesi Vatan sevgisiydi. Âşık Veysel’in şiirlerini incelediğimizde büyük bölümünün yurt güzellikleriyle ve vatan sevgisiyle ilgili olduğunu görürüz:

“Vatan bizim, ülke bizim, el bizim
Emin ol ki her çalışan kol bizim
Ay yıldızlı bayrak bizim, mal bizim
Söyle Veysel öğünerek, överek.”

Âşık Veysel, sürekli vatanının yükselmesini arzulamıştı. Bir ülkenin esenliği ve kalkınmasında ülke insanı için gerekli olan birlik, yurt sevgisi, çalışmak, milli kültüre bağlılık gibi faktörler, onun şiirlerinde yer almıştı. O, yurdumuzun çeşitli yerlerinin güzelliklerini anlatmıştı ama Türkülüğü bir başka coşku içinde dile getirmişti.

“Türklerdir bizim atamız
Halis Türk’üz kanı temiz
Şarkı gazeldir hatamız
Türk’üz türkü çağırırız…”

Böylesine Türklüğüyle gurur duyan kaç şairimiz vardır? Dünyada mal, mülk, giyim, kuşam gibi şeylerde gözü olmadı. Ama Türklük ve vatan konularında duygusaldı:

“İstemem dünyanın saltanatını
Süslü giyimini Arap atını
Bilirsem Türklüğün var kıymetini
Vatanım milletim bana kafidir..”

Yazımızın başında sözünü ettiğimiz gibi Veysel’in yaşıtları, vatan savunmasına giderken o köyde kalmıştı. Bu durumdan öylesine rahatsız olmuştu ki, şiirlerinde dile getirmekten geri kalmadı:

“İftihar ettiğim büyük muradım
Türk oğluyum temiz Türk’tür ecdadım
Şehit ismi yazılsaydı soyadım
Kanım ile mezarımın taşına”

Âşık Veysel’in bir başka özelliği, tarım mücahidi olduğu ve toprak sevgisini, ağaç sevgisini şiirlerinde yansıtmasıydı.

Sivrialan bir güzel köydür de yurt olalı bağ nedir, bahçe nedir bilmemiştir. “Atalarımız denemiş, olmamış. Bu toprağın özü bozuk” derlermiş köylüler. Ama Veysel takmış kafasına. Toprak var, su var. Olmayan ne?

Âşık Veysel düşünmüş bir. İnsan meram etti mi gerçekleşmeyecek bir şey yoktur. Toprak ta öyle bir cevher var ki, sen bir ver, ondan sonra o kaç verecek? Yakınlarından yardım istemiş. Kabul etmişler.

Ucun ucun kazımaya, tohumlar ekmeğe, fideler dikmeğe başlamışlar. Görenler güler geçermiş:

“Dedelerimiz, Allahın köründen az mı bilirdi. Onlar düşünüp girişmemişler böyle bir işe.” Derler, alay ederlermiş. Ne ki alay edenlerin evdeki hesabı çarşıya uymamış. O “Allah’ın körü” Veysel’in bahçesi bir olmuş ki, anlatmaya dil ister.

İçerisinde kaysıdan kiraza, elmadan cevize ne arasan var. Bu kez köylüler utanır olmuşlar. “Meğer aslında kör olan bizmişiz. Bizim bakar gözle göremediğimizi, gözü görmez bir âşık; yüreğiyle, gönül gözüyle görmüş.”

Veysel’in meyve bahçesi köyün gurur kaynağı olmuştu. Veysel’dir, toprak ona bunca cömert davranır da o boş durur mu?

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır

Âşık Veysel, 21 Mart 1973’te doğum yeri olan Sivrialan’da hayata gözlerini yummuştu. Ölmeden “Mezarımın üzeri betonla kapatılmasın, ot bitsin, koyun yesin, süt olsun, kuzu olsun, et olsun, memlekete hizmet olsun” demişti.

YORUM YAP