Atalarımız, Şahsına kötülük eden bir düşmanı affetmiştir ama, vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi, asla affetmemişlerdi.
Vatan milletin evidir. Bu ev, çalışkan insanların omuzları üstünde yükselir. Milletin her ferdi vatanını sever. Çünkü orada var olmuştur. Varlığı, huzuru, güveni vatanla sürer. Onun için vatan sevgisi bir minnet duygusudur.
Toprağına, havasına, suyuna, kurduna kuşuna teşekkür duygusudur. Uğrunda can verenlere, ecdada, tarihe vefa ve saygı duygusudur. Vatana sevgi, ona hizmetle ölçülür.
Ne güzeldir Iğdır türküsü:
“Asker olup vatana hizmet eylerem men
Çağrılmadan asker olup giderem men
Giderem gurbet ele yar sana gurban
Gurban olim vatana vatanın bayrağına
Onu candan severem gurban olim ayına
Ayın yıldızına onu candan severem…”
Vatan sevgisinin iki yönü var. Birisi, vatanı kalkındırmak yüceltmek diğeri ise korumak. Vatanı ya da vatan sayılan topraklan korumanın folklorumuz içerisindeki yerine bakabilmek için öncelikle Askerlik ve asker etme geleneklerimize göz atalım:
“Asker ocağı, millet kucağı” deyimi, Türklerin askerliğe ne ölçüde değer verdiğinin bir ölçüsü sayılabilir. Askerlik sevgisi çocuk yaşlarda başlar. Oyunları genellikle askerlik ve askeri harekâtlarla ilgilidir. Diyebiliriz ki, askeri tatbikatlar çocuk yaşlarında oyunlarla başlar. Yarıma harekâtı, esir almaca, siper, kaçak yakalama çocuk yaşlarda oynadığımız oyunlardan bir kaçı değil midir? Türk çocuğunun benliğine yerleşir, askerlik çağına hazırlar onu,.. İşte bunun için yoklama gününü iple çeker.
Türk askerinin adı, Mehmet’tir. Mehmetçiktir. Şanlı Mehmet’tir Kahraman askerdir. Okuma yazması olmayana “Ali” denir. En güzeli en yalını ise “Türk Askeri”dir.
Bu isme sahip olabilmek, bu isimi üzerinde kısa bir süre taşıyabilmek her Türk’ün en büyük arzusudur.
Son askerlik yoklaması yapılırken gözler bir başka türlü parlar. Yürekler, erkekliğin gururu ile güm güm atar. Sınıflar, yapılacak hizmetler öğrenilince daha da sevinilir. Köye dönünce, o sınıftan terhis olan bir ağabey, bir amca ya da bir başka akraba bulunur. Ondan askerlikle ilgili, talimlerle ilgili bilgiler alınır. Hatta harman yerinde uygulamasına bile başlanılır.
Anadolu’muzun hemen her yerinde askere gitmeyenlere cahil gözü ile bakılır. Şarkışla’da ”Hala anasının koyduğu ad ile geziyor” denilir.
Anadolu örf, adet ve geleneklerinde askerlik görevi, erkekler için hayatın önemli bir dönüm noktasıdır. Biraz önce de sözünü ettiğimiz gibi, Anadolu erkeği için askerlik hukuk diliyle bir tür “rüşt” değerindedir. Bilgi ve hayat düzeyi ne olursa olsun, askerliğini yapmamış kişilere olgun gözü ile bakılmaz.
Bir başka açıdan, monoton bir şekilde hayatını geçirmekte olan kırsal kesim insanımızın belleğinde anısının izleri uzun süre kalabilen bir kaç olaydan birisidir askerlik.
Ellerine çağrı pusulasını alanlar, birden değişirler. Omuzlar dikleşir. Göğüsler kabarır, ellerindeki kehribar tespihler daha alımlı şakırdar, şapkalar biraz daha yan yatar.
Bu gençlere halkın ilgisi de fazladır. Davetler, ikramlar iltifatlar birbirini kovalar. Köyün fakiri, zengini ağası hemen herkes sıra ile davet eder. Bu alışıla gelmiş çok eski gelenektir. Asker arkadaşlığı henüz bu davet sofralarında başlar.
Gençler arasında samimiyet ve bağlılık kurulur. Şakalar burada tatlılaşır, gurbet duyguları burada yeşermeye, dile gelmeye başlar. Ev sahibi yemekten sonra gençlerin hepsini ayrı ayrı uğurlar. Kapıda el öpülüp vedalaşırlar. Ev sahibi karınca kararınca asker adayına harçlık vermeyi, unutmaz. Bu davetler, iltifatlar yolculuk gününe kadar devam eder.
Sevgili dostlar Türk gelenek ve göreneklerinden askerlikle ilgili birkaç satır başı açtım. Biliyorum ki Türk kendi askerine kıymaz.