Bu sözün sahibi ben olmasam da, ilk gördüğümde öylesine söylenmiş bir söz olmadığını anladım. Üstüne söylenebilecek başka bir söz, cümle var mı bilemiyorum? Evet.. Babası ölünce büyür insan. Ayakta kalmanın, direnmenin, varolmanın artık kendinle baş başa kalmanın dayanılmaz ağırlığı çökünce omuzlarına.
Ayağa kalmak istersin, direnirsin düşmemek için.
Büyürsün…
Geride bırakılan ne varsa, onların muhasebesi başlar. Varsa anne, evlat, kardeş.. Hele de senden küçüklerse, o muhasebe ağırlaşır, ağırlaşır. Ayağa kalkmak istersin, bir kez daha büyürsün.
Zaman büyütür seni, acılarınla yoğrulduğun zamanın. Hem acı verir, hem dayanma gücü. Biri diğerinin panzehiridir aslında.
Bir seni, hırpalayıp yormaya, bitap düşürüp bitirmeye çalışırken, diğeri ayakta kalmana fırsat verir. Soğuk suya sokulmuş kızgın demir gibi sertleştirir. Kimi zaman da o sertlikte kırılırız, en küçük darbede unufak olup dağılırız.
Zamanın bir yüzü acılarımız, kavgalarımız, direnişimiz, diğer yüzü mutluluğumuz, yaşama sevincimiz, hayat tadımızdır.
İşte böyle büyürüz aslında. Büyüdüğümüzü anladığımız an, aslında küçüldüğümüz andır. Hırs karşısında, öfke karşısında sustuğumuz andır. Kırılmak uğruna, incinmek uğruna sustuğumuz andır.
Sustukça büyürüz. Çünkü babası ölünce susar insan..
Neredeyse 12 yıl önce kaybettiğim babamı, bir tanıdığımın, bir dostumun babası ölünce bir kez daha tanırım. Çünkü her ölüm birbirimize yakınlaşmamızı sağlar. Birbirimizi daha iyi tanırız. DNA’mıza işleyen kodlar tekrar uyanır, her bahar goncası gibi.
Yeniden uyanırız hayata, yeniden tanırız.
Tanıdıkça büyürüz. Çünkü babası ölünce tanır insan hayatı. Hayat büyütür bizi işte. O yüzden babalarımızı tanıdığımız her an, yeniden büyüdüğümüz andır. Her tanıma, her anlama, her anlamaya çalışma, yaşam halkalarımızı bir kat daha büyütür.
Gittikçe büyüyen halkalar, bir yaşam denizinde kaybolmak üzere doğsalar da kaynaklarından, bizi de o malum sona götürecek çizginin, başı sonu ortası fark etmeden üstünde yürümeye devam edeceğiz.
Yürüdükçe büyür insan, çünkü babası ölünce yürür insan.
Çoğu zaman neyle geçtiği belli olmayan bir fani ömrü doldurup, geçmişe baktığımda, her babanın kimi zaman acı, kimi zaman kederli yaşamlarını hatırlarım. Hayat denen bu kara trenin, kimi zaman karlı kışlı yollarında, kimi zaman ağır ve çileli kavşaklarında hep bir “İyi insan olmanın erdemi” tohumunu bırakarak giden babalarımızın, elleriyle kazdıkları, tırnaklarıyla çapaladıkları, alınterleriyle suladıkları o “İyi insan büyütme” lütfu, kaçımıza nasip oldu ve olacak Allah bilir.
O tohumların filizlenip, büyüyüp, çevreye, insana ve de topluma faydalı bir eser olması, onların en büyük arzu ve temennisidir.
Belki yüksek sesle yüzümüze bile söyleyemeden terki dünya etseler de, bilirim ki, her baba, evladının önce iyi bir insan, erdemli ve sevilen bir insan olmasını arzular.
Bu satırları yazarken, “Babası ölünce büyür insanoğlu” demenin bile beni biraz daha büyüttüğünü düşünüyorum. Aklıma, tecrübeme, düşünce dağarcığıma bir şeyler daha katabilmenin huzuru içinde.
Mekanınız cennet olsun, bize “İyi bir insan” olmanın kapısını açan tüm babalar.