Bazı şeyleri değiştiremez insan; son kertesine gelmiş ve ok yaydan çıkmışsa, daha dönüşü, değişimi söz konusu olmaz genellikle. O nedenledir ki ok yaya takılmadan, yay gerilmeden, hedefe odaklanılmadan ve en önemlisi de ok yaydan bırakılmadan, ne söylenmesi ne yapılması gerekiyorsa anlaşılır bir nedenle ortaya koymak gerekir. Yoksa yaydan çıkan ok hayallediği hedefini bulsa da bulmasa da savrulup uzaklaşacaktır.
Bir söz okumuştum şu an nerden okudum hatırlamıyorum. Aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi: “Yolcuya gidiş sebebini sorma. Çünkü bahanesini valizinden önce hazırlamıştır.”
İnsan kendini başkalarına karşı savunan ve haklı çıkarmaya çalışan bir varlıktır. Kendi doğruları vardır insanın; bu doğruların gerek topluma karşı gerekse çevresindekilere karşı gerekçeleri makul da olsa yanlış da olsa kişinin kendi bildiği ve yaptığı her ne ise o en doğru olandır. O nedenledir ki, kişi şu ya da bu nedenle vermiş olduğu ve doğru kabul ettiği kararı, bir takım mesnetlere dayandırarak haklı ve doğrunu iddia edecektir. Nihayetinde o kararını da uygulayacaktır. Verdiği kararın sebebini sormanın, sorgulamanın ve onun öngöremediği hatalı ve yanlış davranışını önlemeye çalışmanın zamanı ve zemini önemlidir. Onun farklı bakış açısıyla olayı yeniden sorgulayıp kararının şeklini değiştirmenin belki de, onun “valizini” hazırlamadan önce olması gerekir.
Ne yazık ki günümüzün dünyası bizi ablukası altına aldığı kuşatılmışlık içerisinde aile efradımızı, çevremizi ve en yakınımızı dahi anlamaktan, görmekten uzak kaldığımızdan beri, nedense istenmeyen olaylar gerçekleştikten sonra akıl vermeye çalışıyoruz. Yaydan çıkmış oku geri döndürmenin veya durdurmanın mümkün olmadığı gibi gerçekleşmiş olayı neden yaptın diye sorgulamanın ve yol önermenin beyhude bir davranıştan öteye bir anlamı olmuyor ne yazık ki…
Duyarlı ve öngörü sahibi olarak içerisinde yaşadığımız anı ve çevremizi iyi gözlemleyemediğimiz sürece su arkını değiştirip bentleri yıkacak ve istenmeyen yerlerde hasarlar bırakacaktır. Hasarları tamir etmekte elbette gerekir ve önemlidir ama hasar olmadan gidişatın mecraını görebilmekte ufuk sahibi olanların başarısı, beceresi ile hem kendine hem çevresine sahip çıkmasının önceliği ve tavrı olmalıdır esasında.
Yoksa yola çıkana çıkış sebebini sormak, sonucu değiştirmeyeceği gibi, valizinden önce bahanesini üretenin ortaya koyduğu gerekçelere ister istemez inanmak zorunda kalınır hep… Onun ardından bakmaktan başka bir şey yapabilmek ise çok mümkün olmayacaktır. Hayat anbean yaşanan ve bir kez yaşanan süreçtir. Hani derler ya aynı ırmakta ikiz kez yıkanılmaz diye. Su akıp gitmiştir; insan önünden akıp giden suyun aktığı mekânda durabilir ama önünden akan su da başka mekânlara gitmiştir, o zamanda geçmiş bir zaman dilimi olmuştur artık… O nedenledir ki hayat anlık değerlendirmesi gereken en kıymetli hazinedir; değerlendiremeyip o hazineden uzakta ah vahlara süreç tüketen ve kendisine söylenen bahanelere inanıyor gibi olmaktan başka elde bir şey elinden gelmez sanırım…
Ve çağın insanımızı kuşattığı yoğunluğumuz ve yorgunluğumuzla kendimiz dışındakilerle yakinen ilgimizin azaldığı bir ortamdan sıyrılmadıkça, çevremizdekilerin bahane üretmelerine fırsat veririz hep… Bahanesini hazırlayan valizini eline almış ve yola koyulmuş olur ne yazık ki, biz daha içerisine kapıldığımız uykumuzdan uyanmadan…
Öyleyse elimizden kayıp giden, çocukluğundan gençliğine doğru erişmekte olan günümüzü ve uğraşımızı onların istikbalde daha müreffeh daha sağlıklı ve kariyerli konumlarda bulunmaları için gecemizi günümüze kattığımız en değerli varlıklarımızı korumanın belki de yolu, onları anlamak, anlaşılmak ve onların lisanıyla ve çağın imkânlarıyla anlatabilmektir; zamanında ve önceden, ok yaydan çıkmadan… Onlara maddi imkânlar hazırlamak kadar, onların ruhsal dünyalarını hayata ve ortamın değişen ve gelişen koşullarına göre hazırlamak daha öncelikli olmalıdır herhalde… Hazırlıksız yolculuklar nasıl en basit ihtiyaçlarda bile insanı muhtaç ederse, akıp giden ve hızla tükenen hayat yolculuğu da kişileri, toplumları içinden çıkılmaz, geri dönüşü olmayan kısmen olsa bile telafisi zor, bedeli çok ağır olan çıkmaz sokaklarda çaresiz kalmaya, fırtınalı atmosferlerde karşı konulamayacak cenderelerle boğuşmayla karşı karşıya bırakır.
İnsan adımını kendi atar; ama o adımı attıran irade ve güç kişinin ruhsal dünyasının etkin empozeleri ve cazip seçenekleri veya yönlendirdiği işaretlerinin bir sonucudur sanırım. İnsan içine düştüğü durumdan gerekçeleri, mecburiyetleri ve başka seçenekleri olmadığı gibi bahanelerle izah etmekten başka ne gelir elinden… Esas olan valizi hazırlamaya giden sürecin insanı ve toplumu rahatsız eden şartlarını iyileştirmek, sağlıklı, huzurlu ve mantıklı olanları yol güzergâhında her aşamada bulundurmaktır.
Hani güzel bir atasözümüz vardır: Bahanesiz dost bağına girilmez. Demek ki gideceğin yere bir sebep bulmak insanoğlunun özünde var anlaşılan…
Bahane bulmak veya yola çıkmak olumsuz bir durum değil ama valizi alıp gidilecek yer, açılacak kapı dost kapısı olmalı değil mi?