Allah mekanının cennet etsin, merhum Hidayet Çolakoğlu ağabeyimizin gazetesi Yenülke, hem benim ilk göz ağrım hem de bu yolda serüvenimin ilk basamağıdır.
Daha sonraları, TV ve Radyo programları, dergi ve köşe yazıları süregelmiştir.
Basında sansür her zaman vardı, üstü açık üstü kapalı. Tıpkı spor müsabakalarının dizayn edilmesi gibi. Üstü açık olan; maddi çıkar amaçlı şike, diğeri hatır gönül şikesi. Tıpkı tanıdıklara, derneğinize tabi olana, yörenize tabi olana, iş verip, haklı haksız kayırdığınız gibi.Maddi manevi kazanç sunduğunuz gibi.
İkisinden de kurtuluş hiçbir zaman olmadı, olamazda. Ne yasal tedbirler, ne kurallar kaideler. Buna engel olmaya muktedir değildir. Nedeni, insan olmamız işte..
Düşünen, duygusallaşan, sevinen, üzülen insanoğlu oldukça. Bunu yaşayacağız.
Sonuçta bir gazeteci de bir insandır. Tıpkı, bakkal gibi, terzi gibi, oto tamircisi gibi, asker gibi, bir dişçi gibi.. İlişkide olduğu çevre yada grupla ilgili bir haber olduğu zaman, kendisine “Ne oluyor aslında?” diye soran bir benliği, bir iç dünya muhakemesi olacaktır.
Geçmişte benim de olmuştur. Hatta zaman zaman yazdığım gazeteler, mesaimin olduğu kurumla ilgili yazılar yayınladığında, kerameti kendinden menkul vatandaşlar bana gelip, “Önü arkası iyi olmaz,” türünden üstü kapalı haber göndermeler, yaptığım ticari işlerle ilgili soğuk bakmalar, kenardan kıyıdan geçmeler oldu.
Olmadı değil.
Rızkı veren Allah’tır, diyorum hala.
Basının kendi kendine uyguladığı sansürü, tahdit koymayı anlarım, bir yerde de kabul edilebilir. Sivas küçük şehir, birbirimizi biliriz.
Kimi zaman, bir yemek, kimi zaman küçük bir hediye.. İmkanlar kısıtlı ve pasta küçük. Cebe girecek her lokmaya muhtaçlık ve acziyet var.
Ne yapsın?
Öyle değil mi?
Ancak bir de basına sansür uygulamaya çalışanların henüz tam anlamıyla kontrol edemedikleri sosyal medya var. Gittikçe büyüyen, hızlanan ve gelişen müthiş bir platform.
Mc Lohan’ın Küresel Köy kavramına en uygun zaman. Geçenlerde Pakistan’da bir sel felaketi oldu. Ve Erzurum’un İspit ilçesinin bir sokak kahvesinde Çaycı Mehmet Usta, bunu an be an gördü.
İşte haberin ne kadar hızlı yayıldığını bu cümle anlatabilir.
15 Temmuz katliamında, devletini toplayan bu aziz millet, bu iletişim özgürlüğü ve büyüklüğü sayesinde yeniden var olmak sınıfında kalabildi.
Bugün getirilmeye çalışılan ve açıkça bu milletin, bu devletin varolma özgürlüğüne darbe vurmak isteyenlerin ekmeğine yap sürmekten başka bir şey olmayacağı açık olan bu konuyu kimin, neden gündeme getirdiğini ayrıca öğrenmek isterim.
Üstünde bir masumiyet açıklaması olsa da ve kısmen haklılık payı olsa da, henüz hiçbir ayağı yere basmayan bu çalışma, tamamen bağımsız ve her türlü dünya görüşüne sahip iletişimcilerin düşünüp karar vereceği şekilde dizayn edilmedikten sonra, tamamen tehlikeli bir silah olacaktır.
Yarın bir gün o silahın kimin yada kimlerin eline geçeceğini Allah’tan başka kim bilebilir.
15 Temmuz darbesinde, iletişim kanalları darbeci zihniyetin elinde olmadığı için, sürklase edilebildiler.
Bu yol yanlış ve tehlikeli, hem de oldukça çok tehlikelidir.Bu düzenlemenin kaynağı meclis olabilir ama odağı tamamen iletişimciler olmalıdır diye tekrarlayayım.
Sonra iş işten geçince, uyarmadınız demesinler.
Aslında, “Toplumun haber alma hakkının zayi olması” gibi, yaşam haklarının kısıtlanması da bu süreçte göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konudur.
Basın hürse, insanlar hürdür…İnsanlar hürse, devlet özgürdür.
Devlet özgürse vardır ve var olmaya devam edecektir.
O yüzden basına, şöyle yada böyle, şu isim altında ya da bu isim altında müdahale, devletin varlığına müdahaledir.
Fakat limitleri toplumsal uzlaşmayla belirlemek kaydıyla.
Sağlıcakla kalın..