Bu sıralar bazı arkadaşların şu sözlerini sıklıkla duymaya başladım. “Yine kızdırmışlar, kafanı takmayacaksın. Değirmen dönerken kovanı doldurmaya bak sen!. Bak diğer arkadaşların nasıl yapıyor?”
Bana ne diyorum, bana ne, onların neler yaptığından yada yapmadığından. Ama diyemiyorum işte. Olmuyor olmuyor.
Kafamın etrafında siyasî konular birer sivrisinek misali vızıldıyor, hayır bu defa yazmayacağım diyorum
Dönüp yine yazıyorum işte. .Bu ülkenin, yarım saat sonra hadi bilemedin, bir saat sonra, çok tutturamasam da birkaç gün sonra, biliyorum bu ülkenin bütün gündemi değişecek ve ben size demedim mi diyeceğim.
Haklı olmanın verdiği gurur değil ki, ezilmişlik ve eziklik bu ülkede. Biliyorum çünkü defalarca haklı çıktım
Hayır, yazmamalıyım. Etliye sütlüye dokunmamalı, kimseyi kışkırtmamalıyım. Yaşadığım göz trafiğinin bu şehirle dalga geçercesine, bu toprakların mayasına, ruhuna, değerlerine muhalif ne kadar aksiyon varsa, en fazla bir saat içinde yaşanabilir olmasına kızmamalıyım. Bıu meseleyi şehrin meselesi olsun diye tartışmaya açmamalıyım. Çok değil 4-5 sene önce, şehri elbirliğiyle uçuracağız diye yola birlikte koyulduğumuz
en dürüst, en başarılı, en samimi, en ahlaklı, en vatan sevdalısı insanların, nasıl evrildiğini mi anlatayım sizlere.
Yoksa, hani şimdi neredeler, diye sormayacağım. Üstten bakan tavırları, kibirleri, riyaları ile nasıl zengin adam olunur diye, 9 kısım tekmili birden kitaplara konu olacak hayat hikayelerini mi anlatmalıyım bilmiyorum.
Herkesin onların gerçek yüzünü gördüğünü, kimsenin onlara itibar etmediğini, söyleyemem, yalan olur çünkü.
Sizin için hafta sonu başlangıcı bir dinginlik alameti olsa da, bizler için, belki de benim için daha fazla kafa karışıklığı ve yorgunluğu.
Gazetecinin muhalif bir rüzgarı vardır hep, aşağıdan gelip, kafasına doğru esen. Hele hele benim gibi kafanız, soğuklara karşı da biraz agresifse. O zaman sizin için hafta sonu dinginliğin başlangıcı, bizim için biraz ızdırap olmuyor değil ki.
Hafta içi gördüm, yaşadım ve duydum. Yani Vini, Vici, Vidi. Her ne kadar değilse de, sizler öyle kabul buyurun.
Elin oğlu rahat bırakmıyor ki seni. Dinginliğe çıkasın biraz. Yazmasan bir türlü, yazsan otuz çeşit makara. Sar sar bitmiyor.
Bilmem kaç yıl önce, köşe yazdığım bir yerel gazeteyi, önemli bir makam aracında görünce, çok heyecanlanmıştım. Sanıyordum ki, ben orada yazınca Başbakanımız, bakanımız çıkıp, “Yahu ne olup bitiyor Sivas’ta?” diyecek.
O yüzden yoğun olduğu zamanlar çıkacak olan gazetemizde en azından köşe yazılarımız, isterdim ki şehre bir şeyler katsın.
O haleti ruhiyeye hala sahip olsam da, eski tadı ve tuzu yok. Biraz kırılganlığı da var desem yalan da olmaz ki. Kendimizin çalıp, kendimizin oynadığı düşüncesi daha fazla kırıyor olsa da,
Yazmaya ilk başladığım yıllarda çok daha sert ve keskin cümleler kurardım. Gençliğin verdiği heyecan ve kanı hızlı akan bir genç.
Aradan geçmiş gitmiş 25 yıl. Eleştiriler üzerine evet, dedim kalemimi biraz yontmalıyım. Daha sakin ve yumuşak yazmaya gayret gösterdim. Kalkıp da açık açık kimseye, “ Yapmazsanız, yazarım” demedim.
Ama geldiğimiz süreç maalesef basını bu duruma evirdi.
Her kötülüğü gördükçe, kötü olmamanın verdiği acıyı biraz da fazla hissetmeye başladım. Kötü olsanız biraz, kötülük duygularınız acılarınızı biraz daha bastırıp, öfkenizin üstüne çıkacak.
Olmadı. Olmadı. Yine yazmaya devam.