reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Bir Sesin Peşinden

Yayınlanma Tarihi : Google News
Bir Sesin Peşinden

Ses, sadece dış dünyayla ve karşımızdakilerle kuruduğumuz bir iletişim aracı olmanın ötesindedir. İçimizin sesi, ruhumuzun ve kalbimizin sesi alır bizi hep bir yerlere götürür, kuşatır çepeçevre… Etrafımızdaki onlarca cazip ve çekici şeye rağmen, içimizden yükselen bazen harflere dökemediğimiz, seslendiremediğimiz ve sözcüklerle ifade edemediğimiz bir sesin peşine takılır ve sürükleniriz… Bu sürükleniş bir özlemin, bir sevdanın peşine düşmek gibidir…

Ve ses bizi hayata bağlar. Yaşamın zorlu ve karışık labirentlerinde, serin iklimlerin ferahlatıcı sükûnetiyle enginliklere doğru çekip götürür. Sesin ahengi, sözün efsunkârlığı, dokunduğu ruh dünyasının kuşatıcılığıyla, benliklerde, duruşlarda ve tavır alışlarda kalıcı yankılar ve izler oluşturur.

Hep şahit olmuşuzdur ki, ruhlarda derin izler bırakan seslerin kulaklardaki ve yüreklerdeki tesiri hiç bir zaman unutulmaz. Hani deriz ya o ses hâlâ çınlıyor kulaklarımızda, çıkmıyor aklımızdan…

İçimizin ve yüreğimizin sesine kulak vermemiz aslında kendimize kulak vermektir. Aslımıza, varlık nedenimize ve yüreğimize dönmemizdir. Evimize dönmemiz, kendimize ve kalbimize dönmemizdir. Kendimiz olmak, kendimizde kalmak ve kendimizi yaşamaktır.

Var olan her şeyin bir sesi vardır; her ne kadar biz duysak ve duymasak da… Dinleyen, duyan ve anlam verebilen, o sesi fehm eder, o sesle o mana ile yakınlaşır. Seslendiremediğimiz ama içimizde, yüreğimizde olan, her hangi bir durum karşısında içimizde doğandır, yapılması gerekeni söyleyendir, yol gösteren işaret taşlarını önümüze koyandır, iç sesimizdir. İç sesimiz hani ilk aklımıza gelen doğrudur, deriz ya, biraz odur sanki. İşte o ilk akla gelen içimizin yüreğimizin sesidir. Vicdanımızdır.

Yüreğin sesi insanı yanıltmaz.

Yüreğin kendi sesi vardır; özgürce insanın içine doğan, aydınlatan, karanlık bir ortamda yol gösteren bir ışık huzmesi gibi… İnsan iyiye, güzelliğe meyillidir; iç sesi fıtratının gereği ilk ses olarak insanın içine doğar aslında. Aklın ve mantığın değerlendirerek ve dış etkenlerin tasallutuyla oluşan ve işimize yarayanı tercih ettiğimiz ses değildir bu. İçimizde kendiliğinden doğan, eğip bükmeden samimice ve dürüstçe hissettiğimiz sestir iç ses… Seçeneksizdir. Çünkü her seçim bir vazgeçiştir aslında, onlarca alternatifin içinde birinden yana olmak demek bir bakıma diğerlerinden vazgeçiştir. Ve her vazgeçiş aklın ve mantığın bir tercihidir.

Yürek, içine doğan ışık huzmesinde yol gösterir, akıl ise seçeneklerden birini tercihe yönlendirir. Çünkü iç ses vicdanın sesidir, sağduyunun yansımasıdır. Yüreğin sesi naiftir, yumuşaktır, özeldir, kişiye özgüdür, yüreğin dışında bir şeyden etkilenmemiştir.  Hani bir hikâyede anlatılır ya bilge bir yaşlıya sorarlar: “İnsanın dinç kalmasının ve uzun yaşamasının sırrı nedir?” diye. Yaşlı bilge der ki: “Bak ağzıma, dişlerim kalmadı ama dilim hâlâ yerinde ve sağlam.” Hayatta böyledir; sesinde ve sözünde yumuşak ve naif olmak kendini korumak, tadını almak, varlığını sürdürmektir. Ama diş serttir, çatışır, kırar, parçalar, hem kendisini hem arasında kalanı… İşte biri sevgidir, iç sestir, yürektir, diğeri nefrettir, öfkedir, benliktir…  Yumuşak olmanın kaynağı sevgidir, sert olmanın kaynağı ise kin ve nefret.

İşte bütün mesele içimizdeki sese kulak vermektir.

Ses kaybolduğunda söz durur, zaman varlığı silikleştirir ve yok eder. Onun için kişiler insanların yüreğine, vicdana seslenir; vicdanı kaybetmemek, darda, zorda, yanlış kararda vicdana yönelmek, iyide ve doğruda kalmaktır. Vicdan yani iç ses, haktan, doğrudan, insani olandan yanadır, yanılmaz.

“Suda yaşayan balık suyun kıymetini bilmez” misali insan içinde bulunduğu ortamın, şehrin, coğrafyanın değerinin çok farkında olamıyor, kaybedinceye kadar… O nedenledir ki, ruh dünyamızdan kaynaklanan sesi kaybetmek aslında kendimizi kaybetmektir.

Sesimize sahip çıkmak kendimize sahip çıkmaktır. Vicdanımızı duymazdan geldiğimizde bizi çepeçevre kuşatan, bize her şeyiyle ve her yönüyle cazip gelen dışımızdan gelen seslerin yörüngesine düşeriz. O ses serttir, yıkar, döker ve acımasızdır genellikle. O nedenledir ki vicdanımıza dönmemiz yüreğimizin sesini duymamız ve vicdani sesimize kulak vermemiz gerekir. Kulağımızı o ses kapattığımızda kendimize kapatırız aslında… Kendimizi kaybederiz…

İnsan kaybettiğini arar farkında olsun veya olmasın…

Hep peşine düştüğümüz, aradığımız şey aslında, kulaklarımızda ve yüreklerimizde iz bırakan bir ses değil midir?

YORUM YAP