Kocaman bir yanlış anlaşılmanın ortasında; anlayışsızlığın kurbanı olarak!
Öyle bir yer işte; güller kuzguni kafeslerde hapis, çelikten saksılarda balıklar; toprakta değil de kızgın bir çöldedir sanki yüzgeçleri! Denizin dehlizinde ise kanat çırpıyor kanadı kırık kuşlar, çarparak her bir dalgaya! Bilginlerin kafası karışmış, aklıselimlerin manifestosudur tereddütleri. Askıda deli gömlekleri… Talibi ise çok; çok’tan! Tutsak görünen özgürler, tüm bu alaşağı edilmiş düzenin tam göğsünde saplı bir hançer… Bir şeyler ters gidiyor burada. Ve bu kargaşada, anlaşılan yokuşları ezber etmiş, okuyor lisanı hal ile âmâ olan insanlığa; inanmış o eller. Eller ki sabırla gezinerek tüm tepetaklak hengâmenin izlerinin üzerinde… Okumayı sökmesini beklerken yeryüzü sakinlerinin, ömrü bir bir sökülen o nasırlı eller!
Gecenin uykularını kim kaçırdıysa, seher vakitlerinin huzurunu kim gasp ettiyse… Müsebbibidir işte onlar bozgunculuğun. Dünyanın her yerinde asker ve polislerin görevi “Emniyet ve asayiş, huzur ve sükûn, genel sağlık ve genel ahlak unsurlarından oluşan, hak ve hürriyetlerin tam olarak kullanımına elverişli ortamı” sağlamaktır. Ama orada bizzat huzurları kaçırır asker ve polisler! Asayişi tarumar ederler, gözü dönmüşçesine saldırırlar hiçbir ulvi değere saygı duymayarak… Evrenseldir bir ibadethanenin dokunulmazlığı; ama ateş açılır masum insanların üzerine tam da orada ibadet ederlerken, tüm gözü bağlı tanıkların gözü önünde… Denekleri hayvanlar olan bilimin, denekleri ne yazıktır ki insanlardır yine o aklını yitirmiş yerde. Ve tedavi etmek değil de zehirlemek için yarışır o yerin doktorlarının ateşten gömlekleri… Fidan dikerek dünyayı güzelleştirmek için çalışanların varlığına kara bir lekedir, binlerce zeytin ağacını katleden o yerin bozguncuları. Ellerinden kurtulabilen hasatın zeytinlerini satın almaz kirli ticaretleri, sadece talan eder, zar zor geçinen dürüst çiftçiyi tarumar eder. Suya erişim hakkı dahi ellerinden alınır. O yerin çarpık zihniyeti temiz içme sularına atık suları boşaltarak zehirlerler insanları. Su hayattır, ama orası mevzu bahisse su götürmez bir ölüm! Doğru olan eğriye zorlanır, yanlışa teşvik edilir orada. Barışı telkin eden evrensel eğitim sistemine rağmen terörist olunmayı, silah tutmayı öğretir küçücük çocuklarına o kirli çark. Yine yeryüzünü tersyüz eden, devlet geçinen kof bürokrasisi masum insanların hukukunu koruması gerekirken, çiğner kirli postallarıyla, ayaklar altına alır gurunu günahsız insanların. Ve daha sayamadığımız terslikler silsilesi. Tahmin etmek zor değil! Evet, o bozgunun adı, o ters giden her şeyin baş sanığı: Dünyanın en çok kınanan ülkesi, korsan siyonist katil İsrail!
Kâğıt kesiğini ne bilsin makaslar! Daha doğrusu, diyebiliriz ki bıçak kemiğe dayanmıştır, bu yazılan satırları ve daha nice satırlara yetmeyecek kahreden tabloları bir bir o cehennem kütüklerinin molozunun altında bıraktılar; görmezden gelerek, bilinmezliklerini duymazdan gelmeye yeğlereyerek… O yüzden makinist konuyu değil makas değiştir, yoldan çıkmadan artık daha fazla insanlık… Çünkü bir şeylerin düzelmesi için sabrımızın raydan çıkması gerek! Garların tedavülünden kalkması gerek gafletin! Hareket edebilmesi için cesaret vagonlarının…
Hedef şaşırtıyor çünkü zaman! O zaman vaktidir!
Ateşi harla, kinini bile, kınından çıkar selameti…
Duaları istifle göğün çetrine değin…
Su serpilir belki o zaman o Kutlu Dava’mızın gönlüne!
Şu bulutlar gibi bölük pörçük, darmadağınız görüyorsun ya Allah’ım(cc). Bir birleşsek gürleyeceğiz şimşek gibi, yıldırım gibi o bozgunun harlı ateşine…
Yağacağız düşmanın üzerine; sonu bozguncunun nedameti olan bir hınç gibi…
Dağlardan yüce, yanardağlardan alevli bir an! İstisna değil ki; müstesna insan! Senin katında umuyoruz ki bu gün, günlerden bin ayın hayrı! Eğer dağların taşıyamadığı emanetine, Kadrine şahit tuttu isen bizleri, Ey Kadir Gecesinin Sahibi(cc), güvencimiz her halükârda Sen’sin(cc), övüncümüz Senin mükerrem Dinin! Kerim Kuran’ı indirdiğin bu mübarek ayda, Kutlu Kitabında yazdığın üzere çaremiz sensin! “Allah’ın(cc) rahmetinden ümîdinizi kesmeyin!” (Zümer 53) buyurduğun üzere, en ulvi tesellimizdir ki; Kudüs ilelebet özgür olacak! Mescid-i Aksa’mızın bahçesi ümidimizle dolacak! Dolup taşacak inananların tertemiz gönülleriyle “O Kutlu Belde!”