reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Deprem ve Siyaset

Yayınlanma Tarihi : Google News
Deprem ve Siyaset

6 Şubat gecesi ülkemizde yaşayan milyonlarca insanın hayatını altüst eden Maraş depremi sonrası, yavaş yavaşl enkaz üzerimizden kalkmakta.

Her ne kadar kabul etmesekte, kabul etmekte zorlansakta, hayatın tartışılmaz kuralı. Bir yaşam biterken diğer bir yaşam başlayacak. Hani diyor ya ozan, “Dünya kırk kere doldu boşaldı”. İşte öyle.

Bugün size depremin , içsel dünyamızdaki dışa vurumunu anlatmaya çalışmayacağım. Depremin sosyal yaşam güdümüzdeki değişim süreçlerini analiz etmeye çalışmayacağım. Bugün sizlere depremin ticari ve siyasi yönünü anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce.

Depremin ertesi günü, bende dahil bir çoğumuz şu sorduk kendi kendimize. Deprem bölgesinde olmadığımız için, orada yaşayan insanların çektiği ızdırabı, belki sadece nemli gözlerle, tv ekranlarından seyredip, “Ah vah, eyvah”  sözcükleriyle, bir an önce yaşama dönmelerini arzulayabildik. Elimizden gelen bu kadar çünkü.

Aradan birkaç gün geçti, yıkılan binaların müteaahitlerini, yerlerini sorguladık. Hatta şehrimizde bile, duvarları çatlayıp sıvaları dökülen binaların nerede ve kimler tarafından yapıldığını sorguladık.

Ama yetmiyordu, çünkü depremde hayatını kaybedenler yüzlerle değil, binlerle ifade ediliyordu. Bu defa mühendisleri, yapı denetim firmalarını sorgulamaya başladık. En az onlarda sorgulanmalı, tutuklanmalı, kodese atılmalıydı.

Rakamlar onbinlerle ifade edilmeye başlandığında bu defa hedef kitle biraz büyütüldü ve belediye başkanları da görevi ihmalden yargılanmalıydı. Ancak günah o kadar büyüktü ki, yüzbinlerce mağdur, evsiz barksız, bu kış kıyamette ortada kalmış milyonlarca insan artık günahın bedelini ödüyordu.

En birçoğunun yapmadığını, söyleyemediğini söyleyeyim mi? Bu günahın, bu vebalin bedelini kim ödeyecek biliyor musunuz?

Ya da ödemeli? Yada gerçek sorumlular kim? Ayrımsız, amasız fakatsız 85 milyonluk bir ülke. Tamamı..

Hiçbirimiz siyasetçileri konuşmadık. Konuşmadığımız, tartışmadığımız, sorgulamadığımız için, sizler kendinizi, bizler kendimizi suçsuz mu sanıyoruz, veya sanıyorsunuz?

Hayrı efendi.. Şekliyle suçluyuz.

Bir şehir canlandırın gözünüzün önünde.. Şehrin bir tarafı 2-3 kat yığma binalarla dolu iken, şehrin bir başka tarafı Manhattan caddelerini aratmayacak şekilde, saymakta zorlanabileceğiniz yükseklikteki binalarla donatılmış.

Bir tarafta arazi ve bina rantı yükselirken, bu akan nehirden birilerinin kovalarını doldurmayacağını mı sanıyorsunuz? 15-20 katlı binaların bir iki katı arsa sahibine, dükkan ve birkaç  müteahhite, birkaç kat tesisatı yapan elektrikçi, betoncu demirciye, birkaç kat işte öyle mal sahibi olmaya çalışan vatandaşa, birkaç kat inşaat malzemesi satan tüccara, birkaç kat yapı denetim firmasına, belediye çalışanlara, birkaç katta siyasilere.

Çevrenize bakın sadece bu dediğimi göreceksiniz. Birkaç kat abartma olduysa, birkaç daire olarak düzeltiverin sizler.

Kendisi İstanbul’da,  Ankara’da başka yerlerde siyaset yapan kaç siyasi biliyorsunuz, Sivas’ta gayrimenkul sahibi olan. Seçim dönemi geldikleri Sivas’ta gayrimenkul sahibi olan bu kişiler var da, kendisi bu şehirde siyaset yapıp, başka şehirlerde mülk sahibi olanlar yok mu?

Ziyadesiyle var..

Yerelde siyaset yapan meclis  üyelerinin bile, imarla rantla bu kadar hemhal oldukları sürece, kontrolsuz denetimsiz binların varlığı devam edecek ve bizlerde sadece deprem zamanlarında buna kafa yorup hayıflanacağız.

Bunu ayrımsızsız söylüyorum. İktidar sahipleri, muhalefet farketmiyor. Her rant zümresi kendi iktidarını kendisi yaratıyor.

Yeri geliyor, bir STK bir iş meclisi toplanıyor, şehrin imarına yön verenleri toparlayıp, imar bölgeleri haliyle rant bölgeleri oluşturuluyor.

Bu şehir, Sivas inanın 5-6 kattan fazlasını kaldırmaz, kaldırmamalı. Ancak imar yasasının boşlukları kullanılarak 15-20 katlı binaları bu şehre dikmek, yani dikey mimari katliamın öteki adıdır.

Her ne kadar 6 Şubat depremin yıkılan binaların büyük çoğunluğu eski binalar olsa da, azımsanamayacak sayıda da yeni ve henüz bitmiş satışta olan binalarda yerle yeksan oldu.Bu sadece demirden çimentodan çalmakla açıklamıyor, imar ruhunun, adalet ve hakkaniyet ruhunun yeniden teşkil edilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Yerelde meclis üyelerinin, imar komisyon üyelerinin yapılandırılması, seçilebilirlik kritlerinin baştan aşağı değişmesi gerektiği anlaşılıyor.

Müteahhitlik karnelerinin tamamının iptal edilmesi, eğitim ve donanımı olmayan hiç kimsenin işyapma ehliyetinin olmaması ve yapı denetim firmalarının çalışma usul ve esaslarının yeniden belirlenmesi gerekiyor.

İşte o zaman bir dahaki felakete belki daha az ünütümüz olur.

 

 

YORUM YAP