İstanbul’un orta yerinde bir araç sürücüsü, tartıştığı diğer araç sürücüsüne saldırıyor. Normal değil de, hadi normal vakayi adliye diyelim. Üzerine yürüyen polis memuru, kendisine engel olmak isteyen motorsiklet sürücüsüne, “Ben polisim sen karışma!” diye, bir de üstüne üstlük, taşıdığı o kutsal kimliğin üstüne kir döküyor.
İşin ilginç tarafı ise, hemen yanında üniformalı başka bir trafik polisi var ve müdahale edemiyor nedense.
Tabi, şunu çok iyi biliyorum, o polis memuru hakkında İstanbul Valiliği gereken soruşturmayı başlattı. Sormadım, sormama da gerek yok.
Geçtiğimiz günlerde de, başka bir polis memuru, tartıştığı kişiyi silahla yaralamıştı.
Yıllar önce de, Aydın’ın bir ilçesinde köpeğini gezdiren polis memuru, köpeğiyle kavga eden bir sokak köpeğini, dört el ateş ederek vurmuştu.
Polislik mesleği, diğer mesleklere pek benzemez. Her polis bir evin, bir ocağın ferdidir. İnsanların en kutsal emanetlerinden birisi olan can güvenliği onlardadır. O yüzden her evin, her yuvanın bir parçasıdır polis. Bu nedenle, bu meslek öyle sıradan insanların, psikoteknik normları oluşmamış herkesin alınabileceği bir meslek gurubu değildir.
Bir polisin, kendi köpeğini kovalayan bir köpeği vurup öldürmesinde garip olan ne var derseniz, köpek var garip olan.İşte bu nedenle haberdir. Haber garip midir? Evet..
Haberin garipliği değil söylediğim, köpeğin garipliği.
Haber her yönüyle garipliklerle dolu.
Sokakta rastladığı bir kavgayı ayırmaktan, bir hırsızlığa müdahale etmekten imtina eden polisleri düşününce, bu haberi garipsedim.
Sıradan bir haber gibi olsa da, aslında garip olan sokak köpeğinin vurulmasıydı. Belki kabahatler kanununa göre, belki o civarda bulunan halkın can güvenliğini tehlikeye düşürmekten, belki de hiçbir şeye göre işlem yapılacak, o memur arkadaşa.
Ama bu haber şunu gösterdi, garipseniz sahipsizsiniz, sahipseniz garipsiniz. Şimdi merak ediyorum, o vurulan köpeğin boynunda alımlı bir tasma , tüyleri parlak ve tertemiz olsaydı vurur muydu acaba?
Yok yok, kolay kolay eli tetiğe gidemezdi.
İşte benin bu yönüyle baktığım bir konu..
Bu konu yarın bir gün unutulur gider, tıpkı daha önce bazı belediyelerin sokak köpeklerini zehirleyip, vurup, rezilliklerini ormana sakladıkları gibi.
Köpekleri severim, çünkü asildirler, nankörlük bilmezler, sahibine sadakatle bağlıdırlar. Bu yüzden haberi okurken biraz zoruma gitti.
Köpekler insana, yaşarken de ders veriyor, ölürken de.
Yaşarken; vefayı ve sadakati öğretiyor, ihanet ve nankörlük denen kavramın insana mahsus olduğunu; ölürken de; garipliğin ve sahipsizliğin ne menem bir acı olduğunu öğretiyor.
Köpeklerden alınacak çok ders var aslında. Hayat denen şu garipliğin idamesinde bile köpekten ders almak varmış ya. İnsan olarak ne diyeyim.
Bir ara Sivas Belediyesine ait hayvan barınağını gezmiştim, hiç olmamasından iyidir dediğim bir tesiste gördüğüm yüzlerce hayvanın, insana isyan eden havlayışları, ruhen ve bedenen rahatsız etmişti beni. Tıpkı gayri meşru bir bebeği dünyaya getirip de sokağa, bir cami avlusuna bırakılan bebekleri hayal ettim.
Yüce Yaradan’ın halk ettiği her canlının bu muameleye reva olmadığını ancak “elden bu geliyor” adlı içgüdüsel savunmanın da sadece bir korkaklık olduğunu düşündüm.
İnsanoğlu korkuyordu. Allah’ın akıl ve erdem olarak hep bir adım önde tuttuğu insanoğlu, kendine teslim edilen tüm emanetlere ihanet etmenin verdiği endişe ile korkuyordu.
Korkusundan; çocuğa, kadına, anne ve babasına sahip çıkamamanın ezikliği ile onlara şiddet uyguluyor ve öldürmekten bile çekinmiyordu.
O yüzden sokak köpeğini de vururlar, üzerinde taşıdığı kimliğin asaletini unutan herhangi birisi de saldırabilir..
Sağlıcakla kalın.