İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenciyken halk edebiyatı ders olarak yoktu. Bildiğim kadar yalnız Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde vardı. Üniversitede halk edebiyatı ve folklor okumadım ama, mezuniyet tezimi “Sivas Halk Hikayeleri Geleneği” üzerine hazırladım.
Halk edebiyatı ve folklor alanında alaylı olarak manevi hocam Eflatun Cem Güney ve mektepli olarak Prof. Dr. Pertev Nail Boratav, Prof. Dr. İlhan Başgöz gibi çilekeş emekçilerdi. Sonra pek çoklarıyla yüz yüze gelmek imkanı buldum. İşte onlardan biri rahmetli İbrahim Asla-noğlu’ydu. 27 yıl önce aramızdan ayrıldı. Her zaman saygı ve rahmetle anarım hocamı. Folklor ve halk edebiyatının yollarına onun ışığı, rehberliği ile devam ettiğimi söyleyebilirim.
İbrahim Aslanoğlu’nun da bulunduğu Cumhuriyetin aydın öğretmenleri, Anadolu’ya ışık götürürken, oralardan da öz kültürümüzün hazinelerini gün ışığına çıkarmışlardı. Türki-ye’nin halk bilimi alanında ilk emekçileri köylerimizdeki, kasabalarımızdaki öğretmenlerimiz-di. Günümüzde akademisyenler bayrak yarışını sürdürmekteydi.
İbrahim Aslanoğlu 1920 yılında Tokat’ta doğdu. Osman Efendi ile Emine Hanım’ın oğluydu. İlk ve orta öğrenimini Tokat’ta yaptı. Ortaokul öğrencisiyken şiirler yazmaya başladı. Öğrencilik yıllarında şiirleri, yazıları gazete ve dergilerde yayınlanıyordu. 1944 yılında Sivas Öğretmen Okulu’nu bitirdi. Askerlik sonrası Divriği’de öğretmenlik görevine başladı. Burada geçen on altı yıl süresinde, halk edebiyatı ve halk bilimi alanlarında kozasını içten içe ördü. Olanakları ölçüsünde köy köy gezdi. Cönkler topladı, araştırdı, soruşturdu, okudu, okudu.
İbrahim Aslanoğlu, sürekli yeni bilgiler arayışı içindeydi. Örneğin 19. Yüzyılda Deli Derviş olarak tanınan Âşık Feryadî’nin izini Divriği’nin Ganut köyünde sürmeye başlamıştı. Zara’nın Zoğallı köyünde 86 yaşındaki Ahmet Dede’nin çocukluk anılarını dinlerken Feryadî’ye rastladı. Feryadî’nin bir kızgınlıkla sazının perdelerini kırdığını ve perdesiz saz çaldığını öğrendi. Sonra Deli Derviş Feryadî’nin mezarını Kangal’ın eski adıyla Mamaş yeni adıyla Soğukpınar köyünde bulmuştu. Öğrendiklerinden sonra şöyle yazmıştı: “Ona Deli Derviş di-yenler yanılıyorlar, O deli değil, Dolu Derviş’ti.”
Türkiye’de ilk Âşıklar Bayramı, Ahmet Kutsi Tecer’in öncülüğü ve Muzaffer Sarısözen’in katkılarıyla 1931 yılında Sivas’ta düzenlenmişti. Otuz üç yıl sonra, 30 Ekim 1964 tarihinde Ahmet Kutsi Tecer’in işlevini üstlenmek İbrahim Aslanoğlu’na nasip olmuştu. Bu bayram da halk edebiyatımıza yeni isimler kazandırdı. Türkiye’de “Âşıklar Bayramı” düzenleyecek kurum ve kuruluşlara örnek oldu. Bu tarihten sonra birçok ilde “Âşıklar Bayramı” yapılmaya başlanmıştı.
Pir Sultan denizine akan Pir Sultan Abdallar adlı nehirleri biliyorsam, Kul Himmet’i Kul Himmet Üstadım’dan ayırıyorsam, Şah İsmail Hatayi’yi Derviş Hatayi’den, Kul Hata-yi’den, Pir Hatayî’dan, Sultan Hatayî’den ayırı tutabiliyorsam, Şarkışlalı Veli’yi, Divriği’li Er Mustafa’yı diğerlerinden ayırabiliyorsam, bunu İbrahim Aslanoğlu hocama borçluyum.
İbrahim Aslanoğlu 1973 yılında Sivas’ta “Sivas Folkloru” dergisini çıkarmaya başladı. Dergi, 1979 yılına kadar aralıksız sürdü. 78 sayı çıktı. Bu dergi bir okul gibi çalıştı. Adları şu anda aklıma gelmeyenler beni bağışlasınlar. Müjgan Üçer, Doğan Kaya, Musa Demirci, Haluk Çağdaş, Faruk Aburşu, Mustafa Birinci, Kutlu Özen, Mehmet Güner Demiray, Emin Kuzucular, İsmail Hakkı Acar, Hüseyin Candan, İlyas Eğe, M.Sabri Koz gibi bu günün usta halk bilimcileri bu okulunun öğrencileri gibiydi. İbrahim Aslanoğlu 1 Ağustos 1979 tarihinden itibaren, Sivas Folkloru’nun devamı olan “Türk Folkloru” dergisini yayınlamaya başladı. Dergi, Şubat 1989’da 95. sayısına ulaşmıştı.
İbrahim Aslanoğlu “Söz Mülkünün Sultanları” adını verdiği kitabı hazırlarken söyle yazıyordu: “Türk saz şiirinin ne kadar gür bir kaynak olduğunu anlatacak değilim. Ama, bu güne kadar yapılan çalışmaların yeterli olduğunu iddia etmek yanlış olur. Çünkü bilinenlerin en aşağı iki üç katı kadar da bilinmeyen var. Amacım onları gün ışığına çıkarmak.” Öyle de yaptı. Bu seride, Agahî, Ayşe Berk, Derdimend, Efganî, Emsalî, Er Mustafa, Feryadî, Giryanî, İcazet, Kemter, Kul Sabrî, Kul Sevindik, Kusurî, Mustafa, Refiki, Samut, Serdarî, Suzanî, Teslim Ab-dal, Zakiri gibi ozanlar hakkında bilinmeyenleri ortaya çıkardı, yanlış bilinenleri düzeltti.
İbrahim Aslanoğlu aynı zaman da örnek bir kişilikti. Benden birçok kitap almıştı. İşleri bitince muhakkak geri getirmişti. 1980’lı yılların başıydı. Benden Tarla Dergisi ciltlerini almıştı. Bir ağustos günün kavurucu sıcağı altında en az on kilogram ağırlığındaki dergi ciltlerini Kadıköy’den, o zaman oturduğum Edirnekapı’ya eşi hanımefendiyle birlikte kan ter içinde getirmişti.
1981 yılında “İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet” ve “Türk Folklor Araştırmaları Kurumu” ödüllerini aldı. 1982 yılında Türk Folklor Araştırmaları Kurumu’nun onursal üyesi seçildi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Senatosu, 21 Şubat 1995’te İbrahim Aslanoğlu’na “Fahri Doktorluk” payesi vermişti. Ne yazık ki, üç hafta sonda 14 Mart 1995’te bu dünyadan göçtü. Tanrı’dan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.