reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Gül Yetiştirmek Mümkün mü?

Yayınlanma Tarihi : Google News
Gül Yetiştirmek Mümkün mü?

En ağır yükleri insan sırtında değil içinde taşır, derler.

Bazı yükler vardır aşikârdır, herkes görür herkes bilir. Bazı yükler ise görülmez, taşıyan o yükü aşikâr etmediği sürece başkalarının bilmesi de mümkün değildir. Belki yüz hatlarına yansıyan, mahzun gözlerinde durağanlaşan, kapalı dudakların arasında suskun kalan mesele kişinin çehresine yansır sadece; içinde kaynayan okyanus, çağıldayan şelale gizlenmeyen bir siluet gibi belirir yüz hatlarında o kadar; bu belli belirsiz duruş ise kişinin taşıdığı yükün ağırlığının dışarıya yansıyan izdüşümüdür aslında. Dikkatli bakanlar, gördükleri çehrelerin arka planında olanı merak edebilirler ancak, acının ağırlığını ve nev’ini tahmin etmeleri ise genellikle pek mümkün değildir. Doğruluğu bilinmeyen ve ancak tahmin edilebilenler ancak farklı nedenlere yorumlanır umumiyetle, özellikle de hastalığına, sıkıntısına veya onu üzen herhangi bir şeyin varlığına… Sorulsa da aslında ne soru ne de cevap yüreklerde taşınan, insanın içini yakan ağır yükün ifşasına tam anlamıyla aşikar etmez. Ve kelimelere dökülen çoğu yük ise yürekteki duyguyu ifade etme de ne yazık ki kifayetsiz kalır. Zira aslını yansıtan her şey aslı değildir, bir yansımadan ibarettir.

Bu yük öyle bir derttir ki Âşık Veysel’in ifadesiyle “Derdimi dökersem derin dereye / Doldurur dereyi düz olur gider” dediği gibidir. Ve en önemlisi de her dert sahibine özgüdür, dert sahibine göre yoğundur, yorar ve ağırdır. Ve o dert ancak dili olmayan ve başını taştan taşa vurarak gece gündüz demeden kimi yerde coşkun kimi yerde durgun akan derenin yatağını doldurur ve düz eder, taşar. Azgınlığını aktığı yatak bilir. Zira her ne kadar anlaşıldı sanılsa da dert özeldir, paylaşmak, azaltmak, sakinleştirmek daha çok derin yaralar açar. Konuştukça derinleşir, anlattıkça yoğunlaşır, bahsettikçe koyulaşır. Bazen anlatmak rahatlatır, dindirir ve sakinleştirir ama yıktığı, yaktığı ve harap ettiği yürekte unutuldu sanılsa da yaranın açtığı izler ne unutulur ne de yaşanmamış sayılır. O nedenledir ki zaten ona çözüm bulup merhem olunması da imkân dâhilinde değildir genellikle…

Bu öyle bir derttir ki, yükü oldukça ağırdır. Sırtta taşınan değil, yürek yakandır. Yakılan, kavrulan yürekten muhakkak ki dışarıya bir yansıması olacaktır. Kimseyle paylaşılamayacak denli ağır olan bu yük, onu dinlemenin ötesinde gerçek anlamda anlamayacağını ve çare olamayacağını tahmin ettiği için insana değil de insan dışında çevresinde var olan her nesneye anlatmak geçer kişinin içinden. Ama onlarında bu yükün altında ezilecekleri, dayanamayacakları düşünüldüğünden, kişi derdiyle hemhâldır, derdiyle baş başa kalır. Derdini yüklemekten, açıklamaktan çekinir. Ve aşığın dediği gibi; “Yüklesem derdimi de esen yellere /Ne rüzgâr dayanır ne de yel çeker/ Başım alıp gitsem bir yüce dağa/Ne dağlar dayanır ne de yol çeker”

İşte bu dert ki insanın sırtında taşıdığı değil yüreğinde çektiği yüktür.

O nedenledir ki insan en ağır yükü yüreğinde taşır. Yürekte yaşanan ağır yük, acısı dayanılmaz olan bir yaradır, dermansız dert gibi, kapanmayacak yara gibidir, unutulmayacak kırılganlıktır. Paylaşılmayacak denli kişiye özgü yakıp kavuran çaresizliğin, tükenmişliğin ve bir türlü çıkışı olmayan, aşılamayacak engebeli bir açmazdır en ağır yürek ağrıları. Öyle bir açmaz ki, ne yana dönsen o tarafı çıkmaz sokak, o tarafı kapanmış kapıdır âdeta.

Sadece sırtta taşınan yük değil, yürekte taşınan, gizlenen ama için için yakan o ağır yük insanı öyle yorar ki, dinlenmeyle geçilecek ve giderilecek bir yorgunluk değildir bu. Denilir ki, insanın içini yakan ağır yükün yorgunluğu dinmez. Zira Hint kökenli kişisel gelişim uzmanı Robin Sharma’nın dediği gibi “Her insanın, aynalara göstermediği bir yüzü ve kimseye söylemediği bir hüznü vardır.”

Bu hüzün az ya da çok çoğu insanın yüreğinde taşıdığı yükün, anlatsa da anlaşılmayan derdin bitmeyen, gölgesinin ve acısının eksik olmadığı, ömür boyu taşıdığı ıstırabıdır aslında… Ve âşığın dediği gibi “Şu koca dünyada derdin elinden/ Ağlar oldum, güler oldum, del’oldum/ Muhannetin acı tatlı dilinden/ Yanar oldum, tüter oldum, kül oldum.”

Kül olan hüzünlü hayatlarda gül yetiştirmek mümkün olur mu?

 

 

 

 

YORUM YAP