
Günümüz insanı, modern hayatın aldatıcı parıltıları altında, hakikatin o engin deryasından uzaklaşmış, geçici arzuların peşinde savrulup durmaktadır. Çoğu zaman, çepeçevre kuşatıldığı cazibelerin etkisinde kalarak, gördüğü her haksızlığı, her adaletsizliği görmezden gelmeyi, hayatın olağan bir parçası gibi var saymaya başlamıştır. İnsan bu haliyle adeta umursamaz bir tavırla yaşamaya, özünden kopmaya, yapması gerekenleri dikkate almaksızın savrulduğu sürecin içinde akıntıya kapılarak sürüklenmeye başlamıştır. Oysa bu, yaşamak değil, ancak ve ancak nefsin tutsaklığı altında ömür tüketmektir. Zira olması gereken hayat, var oluş nedenine uygun kalbin dirilişiyle, ruhun uyanışıyla başlayan yaşam tarzıdır.
İçerisinde bulunduğu çevrenin etkisi altında kalarak, nefsine cazip gelen çarkların arasında kaybolmak insanın önüne konulmuş olan güzergahta ilerlemek ne yazık ki başarı ölçütü haline gelmiştir çoğu insan için… Bu durum, kişinin kendi özgünlüğünü, irfan ve idrakini hiçe sayarak, sürü psikolojisiyle hareket etmenin fotoğrafıdır aslında. Oysa ki insan olmanın gereği, daima nefsi müdafaayı ve kalbi selim olmayı esas almaktan geçer. Hakiki başarı, bu geçici dünyanın aldatıcı tuzaklarına kapılmadan, kalbin hakikate açılması, nefsani arzuların değil, varoluş sebebinin peşinden gidilmesidir. Zira Peygamber Efendimiz (sav), “Asıl pehlivan, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır” buyurmuştur.
İnsan yüreği, bu çetin imtihanların içerisinde, erdemli kalma mücadelesini vermesi gerekmektedir. Vicdanın sesi, kalbin derinliklerinden var olan duyguyla, kişiyi her an var oluş nedeni doğrusunda fıtratına uygun yaşamaya davet eder. Bu ses, toplumsal körlüğe karşı uyanık bir duruşun, basiretli bir bakış açısının önemini ortaya koyar. Zira toplum, her bir ferdin kendi iç dünyasını aydınlatmasıyla, kendi vicdanının sesine kulak vermesiyle ancak gerçek dirilişe erer. Gaflet perdesi yırtıldığında, zihinlerimize çöken o aldatıcı bulutlar dağıldığında, insanlık kendi özüne ve fıtratına dönmenin yoluna girebilir ancak.
Bu mücadele, insan ruhunun derinliklerindeki yalnızlığını ve hakikati arayışını da yansıtır. Her ne kadar etrafımız kalabalık olsa da bu hayat yolculuğunda insan, çoğu zaman kendi başına yaşar. Çıkmaz sokakların engebeleri arasındaki aydınlık arayışı, bir çilekeşlik halidir. Bu çilekeşlik, nefsin terbiye edilmesiyle, kalbin saflaşmasıyla yolunu bulabilir. Zira insan bu dünyada niçin yaşadığını ve ne yapması gerektiğini idrak ettikçe sorunlardan kurtulma yoluna girer. İnsan, yaşamanın anlamını ve varlık nedenini akledip o doğrultuda yaşamaya gayret ettikçe hakikatin, huzurun ve gönül rahatlığının yolu açılacaktır.
Bu hayat mücadelesinde, adaletin ve hakkaniyetin yol göstericiliği, bir fener misali karanlıkları aydınlatır. Onlar, bu aldatıcı dünyanın gelip geçici olduğunu, asıl olanın beka âlemi olduğunu bize hatırlatır. Hayat mücadelesini anlamlı kılan da budur. Her bir nefes, her bir an, ilahi rızaya uygun bir şekilde yaşandığında, manevi bir değer kazanır. Zira kendini bilen, Rabbini bilir. Bu irfan, insanı sıradan bir varlıktan çıkarıp, insan-ı kâmil mertebesine yükseltir.
Bu dünyada yaşanan her zorluk, her sıkıntı, bir imtihan sorusudur aslında. Önemli olan, bu sorulara doğrudan, hakikatin ve adaletten yana durarak ve hayatı bu doğrulta da sürdürmeye çalışarak, rıza makamına ulaşmayı düşünmektir. Zira Allah Teâlâ, kuluna taşıyabileceğinden fazla yük yüklemez. İmtihan dünyasındaki her bir soru, her bir dert, gönül gözünü açan, idraki genişleten bir ilahi lütuftur aslında. Bu sorulara doğru cevaplar verebilmek, doğru duruşlar takınmak yolu ve geleceği aydınlatır ancak. Bu yüzden, engebeleri aşmak sorulara doğru cevap verebilmek, zorlu bir iştir ama imkânsız değildir. Zira aydınlık, kalbin derinliklerinde saklıdır. Yeter ki gönül gözü açılsın, kalp pası silinsin.
İnsan, özüne dönmeyi, kalbini dinlemeyi ve vicdanının sesine kulak vermeyi, ihmal etmedikçe ulaşılmayacak hiçbir gerçek yoktur. Gerçek başarı, bu geçici dünyanın aldatıcı ışıklarına kanmadan, ruhun hakikatine ulaşmaktır. Bu dünya bir gölgeler diyarıdır; asıl olan, o gölgelerin ötesindeki hakikate ulaşmak için verilen mücadeledir. Bu mücadele, her ne kadar zaman zaman zor ve zorlu olsa da aynı zamanda insan ruhunu yücelten, ona ebedi bir huzur bahşeden kutlu bir yolculuktur.




