reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Her Gidiş İz Bırakır

Yayınlanma Tarihi : Google News
Her Gidiş İz Bırakır

Gitmek sadece fiziksel ve bedensel bir yer değiştirme değildir aslında.

İnsan muhakkak ki mekân değiştirdiğinde, bulunduğu yerden fiziksel olarak uzaklaşmış, farklı mekânlarda farklı ilişkiler ve farklı atmosferde bulunuyor olabilir. Ama ne olursa olsun, gitmekle gitmiş olunmuyor. Çünkü gitmek, sadece bir fiziksel hareket ve yer değiştirme değildir; içinde duyguların, düşüncelerin ve anıların biriktirdiği var olduğu bir hikâyedir. Ve o hikâye insanla beraber gider zihinlerde, yüreklerde ve anılarda yaşar hep. Unutulmuş bir köşede kalmış gibi olsa da üzerinde tozlar üflendiğinde, altında yatan ve hafızalarda iz bırakan hatıralar bir filim şeridi gibi canlanır; özlemle ve duygu dolu ifadelerle yeniden anılır. Kalbimizde, aklımızda, ruhumuzda iz bırakır çoğu şey.

Sadece giden insanla beraber gitmez yaşanmış olanlar; fiziksel olarak terk edilmiş olan mekânda varlığını sürdürür, anılır ve anlatılır yeri ve zamanı geldiğinde… Zira insan tek başına yaşayan bir varlık değildir. İçerisinde bulunduğu ve ilişkide olduğu her bir insanla birlikte meydana gelmiştir yaşadıkları, düşündükleri ve anlattıkları. Muhatap olduğu diğer insanlar, dokunduğu eşyalar, gezdiği mekânlar, bıraktığı varlıklar ondan kalan ve onu hatırlatan izler, onun olmadığı zamana da taşınırlar haliyle. O nedenledir ki o izlerin hikâyesi sadece gidenle gitmez, kalanlarla da kalır. Bazen giden kişi, duruşuyla, tavrıyla, ilişkisiyle hikâyesiyle yaşar insanların arasında… Her gidiş iz bırakır nihayetinde…

Kısacası gitmekle gitmiş olunmuyor. Gitmek hem götürüyor hem geride bırakıyor. Gidenle her şey bitmiş, unutulmuş, yaşanmamış ve olmamış olmuyor aslında. Her hikâye bir izdir hayattan, o hikâyeye şahit olandan, o hikâyeyi yaşayanlara kadar ve o hikâyeyi dinleyip kendine pay çıkaran veya pay çıkarması için başkasına nakleden herkes için bir iz bırakıyor sonuçta…

Gitmek bitirmiyor olmuş olanı… Gitmek kurtuluş da değildir, terk ediş de…

Hayat, bazen çok hızlı akar, insan o kadar hızlı yaşar ki, neyi kaybettiğini anlamaz bazen. O anın, o çevrenin yakınında ve uzağında olanın, kısacası ardında bıraktığının belki de her şeyin ne kadar değerli olduğunu o an fark edemeyebilir. Gitmek bir çare gibi görünebilir; terk etmek, ardında bırakmak zorunda kalabilir, görünür de tek çıkış yolu da olabilir. Gidilebilir. Gidildikten sonra görünür ki, her şey terk edilen yerde kalmamıştır, taşınmıştır.

İnsanın zihni ve yüreği, en güçlü taşıyıcıdır. Bugüne kadar yüreklere ve zihinlere reset atıldığı görülmemiştir. Yüreklerin ve zihinlerin formatlanamadığı bir dokuya sahiptir insanoğlu. Öyle ki gidilen yerde, bazen bir yağmur tanesinin, bazen bir kuş sesinin, kapı tokmağının, ağaç gölgesinin ya da bir müzik tınısının yeni baştan zihinlere ve yüreklere terk edildiği sanılan her şeyi yüklediği hep görülmüştür.

İnsan nisyan ile maluldür, derler eskiler; yani insan unutan varlıktır. El hak doğrudur. Ancak öyle şeyler vardır ki unutmak istesen de unutmazsın. Belki aylarca belki yıllarca aklına da gelmeyebilir. Ama insan ruhunun derinliklerine işleyen öyle duygular, eylemler kısacası yaşanmışlıklar vardır ki, kaçmak kurtuluş değildir, gitmek veya terk etmek ise unutmak değil. Günün ansızın bir vaktinde, hiç de gündem de yokken bir kıvılcımın ateşlendiği gibi, ince bir sızı gibi, tarifsiz ve sebepsiz bir anda dudak susar, göz donuklaşır, bir sis bulutu altından çıkar gelir o… Sızıntı çoğalır, çoğalır gölleşir ve bendini yıkarcasına önü alınmaz bir şelaleye dönüşür. Kelimelerle ifade edilmese de zihnini ve yüreğini kavuran kasırga teslim alır bir müddet insanı… Nihayetin de kaçmanın kurtuluş olmadığını, terk etmenin yok etmediğini anlar insan.

İnsan giderken ne kadar götürse de yine de geride bırakır bir şeyleri… Her şeyi giderken götürmek de mümkün değildir, bırakmak da… Giderken götürdüğü hep eksik olur, noksanlıklarla gider ve insan boşluklarla gider. O boşluklar yeni şeylerle dolmaz, yeni şeyler yeni alanlar açar kendisine. Zira taşınmış olan boşluklar, yenilere uygun ebatta da değildir, kıvamda da… Zorlansa da uyum sağlamazlar, tıpkı her şeyin tadının farklı olduğu gibi… Daha güzellerine, daha iyilerine ve kalitelilerine ulaşmak eskiyi ne değersiz kılar ne de anlamsız. Her şey kendi konumunda değeriyle anlam kazanır, izini ve hatırasını nakşeder insan ruhuna… Zira insan neden hep özler doğup büyüdüğü yeri? Yoksunluğuyla, yoksulluğuyla, imkânsızlığıyla ve zorluklar içerisinde geçmişte yaşanılan beldeler insanların burnunda niçin tüter hep, içerisinde yaşadığı daha konforlu imkânlara rağmen…

Çünkü insanda iz kalır. Kalan iz değerlidir hep, değersiz olan kayıp olup bitmiştir. Götürdükleri eksik kalır o nedenle hep… Eksiklikler hissediliyor, özlem büyütüyor… Geçmişin izi geleceğin özlemi olarak kalıyor insanın zihninde ve yüreğinde…

YORUM YAP