
İnsanın iç dünyası özellikle de kalbi evrenin en karmaşık haritalarından biridir. Onda saklı olan arzular, korkular, zaaflar ve erdemler, insanın hayat güzergahını belirler. Eğer bu harita karışıksa ve kalp arzularla bulanmış, korkularla karartılmışsa, o zaman doğru yolda olmak oldukça zorlaşır. Bununla birlikte kişinin başkalarını doğruya yöneltme tenkidi, tavsiyesi ve iddiası ise içi boş ve tesirsiz bir söylemden öteye gidemez.
Konfüçyüs’ün şu sözü bu durumu açık bir şekilde tespit etmektedir: “Bir insan doğru yolda yürümek isterse, önce kendi kalbini düzeltmelidir. Kalbini düzeltmeyen insan, başkasını doğruya yöneltemez.” Bu kadim öğüt, kişisel gelişimin temel taşını oluşturur; hayat bir yolculuk olarak görüldüğünde, pusulasının her insanın kendi kalbi olduğu gerçeğini ortaya koyar. Ancak bu yolculuk hem kişinin içinden hem dışından kısacası tüm çevresinden o kadar çok etkileyici ve cazip yönlendirmelere muhatap kalır ki insan yaptıklarının değerlendirmesini yapmakta zorlanır genellikle…
Geleneksel kültürümüz, özellikle insanın öncelikle kendini düzeltmesi gerektiğinin önemini vurgulamaktadır hep. Atasözlerimizde, türkülerimizde, şiirlerimizde özlü cümlelerle yeri geldiğinde bu uyarılar en veciz ve en anlamlı şekilde söylenir. Tıpkı Yunus’un “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” deyişinde, Mevlânâ’nın “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” ifadesinde söylediği gibi. İnsan olmanın temel esası ve yolculuğu evvela kendi nefsini terbiye etmekle başlar. Nefis, bir nehir gibi coşkun ve tehlikeli akıntılara sahip olabilir. Onu durdurmak, yola getirmek, ahlaki bir set çekmek ise kişisel gelişiminin olmazsa olmazıdır.
Adalet, bu yolun vazgeçilmez ana unsurudur. Adaleti sadece toplumsal bir hakkaniyet kavramı olarak değil, kişisel bir sorumluluk olarak da hayatın her noktasında hâkim kılmak gerekir. Kendi içinde adil olmak, duygularına, düşüncelerine, eylemlerine adaletle yaklaşmak demektir bu. Haksızlığa uğradığında duyduğu öfke gibi, başkasına haksızlık yaptığında da içinde bir burukluk hissedebilmelidir. Bu burukluk, kalbin doğruluğa olan özleminin işaretidir.
Manevi değerler, bu inşa sürecinde kişiye rehberlik eder. Sabır, tevazu, merhamet, şükür gibi erdemler, kalbi temizleyen, ruhu arındıran unsurlardır. Bazen hayatın getirdiği acılar, kayıplar, hayal kırıklıkları, iç dünyada derin yaralar açabilir. Bu yaralar, kişiyi üzüntüye ve sıkıntıya sürükleyebilir. Ancak bu geçici handikaplar bir son değil, zaman zaman kişinin önüne çıkacak olan sorunlar yumağından birileri olabilir. Kişi yaşadığı sıkıntıların acısını, sevginin değerini daha iyi anlamasını; düşmenin verdiği yorgunluk, ayağa kalkmanın gücünü öğrenir.
Diğer insanlara katkısı ise, ancak kendi kişisel yolculuğunda iyi ve doğru güzergahta alacağı mesafe ile orantılıdır. Bir mumun etrafını aydınlatması gibi, kendi kalbini aydınlatan insan, çevresine de ışık saçar. Sözleriyle, eylemleriyle, varlığıyla başkalarına umut olabilir, onlara doğru yolu gösterebilir. Ancak bu sürekli karşı tarafa dikte etmekle yargılamakla olmaz. Öncelikle kendi hayatında yaşayarak uygulamalı ve beraberinde empatiyle, anlayışla, sevgiyle örnek olmalıdır. Kendi kusurlarının farkında olarak başkalarının kusurlarını hoş görmekle olur.
Hayatın akışı içinde, bazen insan kendisini kaybolmuş hissedebilir. Günlerin telaşı, dünyevi kaygılar, ruhunu yorgun düşürebilir. İşte tam bu anlarda, Konfüçyüs’ün sözü bir uyarı gibi gelir. Kalbine dönmeli insan. Onu dinlemeli, onu temizlemeli, onu doğru yöne yöneltmelidir. Kendi adına her vaz geçiş ve tövbe bir arınma sürecidir. Her akşam başını yastığa koyarken, gününü gözden geçirmek, yaptıklarını, söylediklerini, düşündüklerini tartmak, kalbini onarmak için eşsiz bir fırsat olmalıdır.
Tarih boyunca nice bilge insan, nice arif ruh, yaşadıklarıyla ve söyledikleriyle topluma ve geleceğe ışık tutmuştur. Onların hayatları, öğretileri, eserleri, hayatın badireli karanlık sokaklarını aydınlatır. Onların hikayeleri, çoğu insan için ders alınacak bir yol gösterici olabilir. Kendi hayat rotasını hak ve adalet üzerine ve var oluş gayesine uygun olarak doğru ayarlayan insan hem kendisi hem toplum için bir huzur kaynağı olabilir.
İnsan kuşatıldığı her türlü ablukadan ve puslu perdelerden kurtulduğunda, kalbinin sesini daha net duyabilir.
Kalbini arındıranlara ne mutlu!




