reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Kapı açmanın değil, açık kapıyı aralamanın zamanıdır

Yayınlanma Tarihi : Google News
Kapı açmanın değil, açık kapıyı aralamanın zamanıdır

İsrail’in savaşı bölgeye yayma çalışmaları yakın tarihin en büyük göç dalgasının da habercisidir. Tarih boyunca birçok göç hareketine ev sahipliği yapan bu topraklar son olarak, yaklaşık 13 yıldır süren Suriye savaşından dolayı 4 milyona yakın Suriyeliye kapılarını açmıştı. Uluslararası hukuk görevi, mülteci şartlarını karşılayamayacak olmamızdan dolayı nüfusu mülteci oyarak değil de belki de uluslararası arenaya kattığımız, ‘Düzensiz göçmen’ tanımlaması ile kabul ettik. Bu tarz göçlerde ülkeler oluşacak ucuz iş gücünü fırsata dönüştürmeyi, güvensiz ortamdan gelecek yabancı birikimi ülke ekonomisine katmayı veya iyi yetişmiş beyinleri elde etmeyi amaçlar. Bizim amacımızı anlamam mümkün olmadı. Ancak saydığım özelliklere sahip Suriyeli nüfus Türkiye üzerinden Avrupa’ya göçerken bize daha çok niteliksiz, eğitimsiz ve geçinmek için devletimize muhtaç kesim kaldı. Bunun neden olduğu problemler tartışıla dururken, dünyayı bekleyen yeni göç dalgası öncesi Cumhurbaşkanımız “Lübnan’dan ülkemize gelenler olursa onlara da kapımızı açık tuttuk. Lübnan’da Türkmenler de var, soydaşlarımızı da bizler aynen içeriye alırız. Kapımız onlara da açık” ifadelerini kullandı.

Ülkelerin demografik yapısı açısından ana ırkın nüfusa oranı önemlidir. Osmanlı özellikle son yıllarında mübadeleler başta olmak üzere önemli göç dalgalarına şahit oluştur. Bu durum Cumhuriyet tarihi boyunca da devam etmiştir. Bu hareketler devletin, kültürel ve toplumsal yapısında önemli bozulmalara neden olmuştur.

Bu göçlerden Osmanlı döneminde gerçekleşenlerden önemlilerini söyle sıralayabiliriz; 1468 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı 5 Milyon Arnavut’a kapılarını açtı. 1490’larda yine sayıları tam olarak bilinmemekle birlikte İspanya’da zulümden kaçan Yahudiler Selanik bölgesine yerleştirildi. 1783’lerde Kırım’dan önemli bir göç alındı. 1. Dünya savaşında Osmanlı’nın kaybettiği topraklarda yaşayan yaklaşık 1 milyon Çerkes Anadolu’ya göçtü. 1978’lerde binlerce Gürcü Anadolu’ya yerleşti. Yine 1. Dünya savaşı sırasında 10 bine yakın Azerbaycan Türkü Anadolu’ya geldi. Uzun yıllar içerisinde 20 bine yakın Arap alevisinin de Hatay, Adana ve Tarsus bölgesine yerleştiğini biliyoruz. 1800’lerden 1918’lere kadar Balkanlardan gelen ciddi göçler olmuştun. Bunların büyük bölümü Müslüman Türklerden oluşmaktadır. 1830’larda Polonya’dan dahi 10 bine yakın bir nüfus gelmiştir.

Cumhuriyet döneminde ise ilk olarak mübadele ile Yunanistan topraklarında yaşayan 400 bine yakın Müslüman Türk Türkiye topraklarına yerleştirilmiştir. Ardından Yugoslavya’dan 300 bin kişi gelmiştir. 1989’a kadar Bulgaristan’da yaşayan 800 bine yakın Türk Anadolu’ya yerleştirildi. 1950’lerde Doğu Türkistan’da Çin zulmünden kaçan Türklerin yine sığınağı ülkemiz oldu. 79’da İran devriminde idamdan kaçan yaklaşık 1 milyon kişi yine Türkiye’ye sığındı. Afganistan –Rusya savasında binlerce Afgan’ın durağı yine Türkiye oldu. Irak’ta 1988 Halepçe katliamı ve 91 Körfez Savası sırasında 500 bine yakın Kürt’e yine kapılarımızı açtı. Son olarak da 13 yıldır süren Suriye savaşında 4 milyona yakın Suriyeliyi kabul ettik.

Bu göçlerin ülkemiz açısından fayda ve zararları ancak ayrı yazıda değerlendirilebilir. Ancak özetleyecek olursak Türk göçleri demografik düzeni, kültürel yapıyı çok etkilemese de özellikle 88-91 Kürt göçünün başta terör olmak üzere birçok alanda zararlarını fazlasıyla gördüğümüzü söyleyebiliriz. Suriye konusuna hiç girmek istemiyorum. Göçlerin genel özelliklerine baktığımızda genelde savaşlar sırasında ve sonrası gerçekleşmişlerdir. İsrail’in bölgeye yaymak istediği savaş aslında 3. Dünya savaşının fitilidir. Bölgeye yayılacak bu savaş çok dana geniş coğrafyalara yayılarak uzun yıllar sürecektir. Böylesi hassa bir dönem öncesi son 13 yılda yaşadığımız daha büyük bir göç dalgasını göğüslemenin stratejik açıdan faydadan çok zarar getireceğini düşünüyorum. 3. Dünya savaşının coğrafyamızda gerçekleşeceğini hesaplarsak zarardan çok tehdit ve tehlike içerdiğinde söyleyebiliriz. Bu nedende Cumhurbaşkanımıza katılmadığım gibi bu hassas dönemde çok daha sağlıklı göç politikaları üretilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Biz Türklerin savaştan kaçmak gibi bir tabiatı, esir olmak gibi bir fıtratı ve sığınacak başka bir ülkesi yoktur, bu da unutulmamalıdır.

YORUM YAP