Neyini nasıl yazalım, bilemiyorum ama şunu biliyorum. Ekranlar bilgi kirliliğiyle dolduruyor aklımızı. Neyin nerdei nasıl ve ne zaman doğru olduğunu anlayamıyorum.
Sahi ben bile anlayamıyorum.
Mevzuatlar, tebliğiler, yönetmelikler, kanunlar, anayasa. Her şey düzen ve daha yaşanabilir, daha insanı çizgilerin belirlendiği toplumsal normlar için olmalı. Ama öyle olmuyor işte. Bir anayasa kuralının altında onalrca belki yüzlerce yasa, onun altında onlarca yüzlerce yönetmelik, hadi yetmedi mevzuat.
Olmuyor tonlarca tebliğ çıkıyor ve hepsi de bizleri bağlıyor öyle değil mi
Ama buna rağmen, arayanlar ve bulabilenler, binlerce boşluk bulurken, boşlukları bulması gereken ve bu konuda düzenleme yapması gerekenler bulamıyor işte.
En son yaşanan faciada bunu gördük. Kanun var, madde var ama kimin nerde ve ne zaman yapacağı belli değil. Herkes “Var birşeyler” derken, kimin için var olduğunu bilemiyor. Var oğlu var.
Aklımda kalmış, bundan kaç yüz yıl önce, Galata rıhtımına kayıkların nasıl yanaşacağı ile ilgili nizamname varmış. Yani düzenleme var. O günün şartlarında birileri oturmuş, kafa yormuş ve daha derli toplu ve güvenli yaşayabilmemiz için neyin gerekli olacağına karar vermişler.
Bugün ise, yaşadığımız ve uymak zorunda olduğumuz her kural ve kaidenin, birileri tarafından daha önce yaşanmışlığı ve tecrübesi neticesinde hayata geçirildiğini hepimiz biliyoruz.
Üstelik yüce mecliste çoğunluğunda hukukçulardan olması, bu iddiamızı kuvvetlendiriyor ama peki o zaman sorun nedir?
Sorun o zaman nedir?
Sorun belli de cevabını da birlikte verelim. Sorun, çözümü üretmek zorunda olanların, sahadan uzak, yerinde çözüm ve analiz yapmadan, başkent masalarında kafalarınca sorunu tespit etmek ve yine kafalarınca çözüm üretmek.
Bu toplumun yıllardır çektiği ve tıkandığı nokta da işte bu. Birilerinin kafa yorup, ürettiği çözümleri sümen altı edip, kendi çözümlerini birincil pozisyona getiren bürokrasi, maalesef bugün yaşanan, dün yaşadığımız ve yarında muhtemelen yaşayacağımız sorunların temel kaynağı oluyor.
Yetkili olan etkisiz, etkili olan ise yetkisiz olduğu sürece, bu sıkıntıları yaşayacağımız o kadar kesin ki. Bunu yazıyoruz da yazmadığımız liyakat değil mi?
Adı konmamış karmaşanın, bu ülkeye verdiği her sıkıntı için tek bir tanım vardır o da liyakatsizliktir. Yetkinin de kuramında, kargaşanın da arka planında hep bu liyakatsizlik yatıyor.
Ne diyelim, sadece sabrediyoruz.