Bir toplum için en tehlikeli olan, gelir dağılımı katmanlarında ki ayrışma mıdır, yoksa sosyal katmanlardaki ayrışma mıdır? Şimdi diyebilirsiniz ki, gelir dağılımı katmanları, sosyal statüleri belirleyicidir.
Belki ilk başta öyle görünse de, hiçte öyle olmadığını şöyle anlayabiliriz. Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” teorisi vardır. Şimdi “Kim bu Maslow, nereden çıktı?” demeyin. Maslow, ünlü bir Türk büyüğü deyip, cevap verip geçelim.
Bu hiyerarşiye göre, bir insanın önceliği ile bir toplumun öncelikleri aşağı yukarı aynıdır. Önce fizyolojik ihtiyaçlar gelir, beslenme,barınma, çoğalma, sonra güvenlik, değer verilme, sonunda da kendini gerçekleştirme ihtiyacıdır bu piramadin en üst basamağı.
Bu piramidin basamakları arasında da geçiş zamanla ve imkanlara bağlı olarak değişir. İmkan dediği aslında kazançtır ve haliyle paradır.
Ne kadar para varsa, bu basamaklar arası geçişte o kadar hızlı olur. Biz basamak demeyelim de buna, katman diyelim. Basamak deyince, illa birilerinin yada biryerlerin üstüne basarak çıkma anlaşılıyor. Böyle haksız itham olur mu, ne münasebet, bu ülke de kim kimin sırtına basarak, hangi siyasiyi hangi siyasiyi satarak, katmanlar arası geçiş yapmış.
Zinhar görülmüş şey değildir.
Desem de, inanmayın.
Bu ülke de para kadar kuvvetli, hatta konjonktüre göre zamanla ondan daha şiddetli bir aracı kurum daha var.
Faizsiz, helal sütünden.
O da maalesef ki Din’dir.
Hindistan’da sınıflar arası sisteme KAST denir. KAST toplumsal sınıf algoritmasıdır. Kimin nerede nasıl olması, nasıl yaşaması gerektiği bu sistemle açıklanır. Bu sistemde bir sınıftan diğer bir sınıfa geçiş pek mümkün olmasa da, din adamları sınıfı tamamen kutsal, ayrışmasız ve dokunulmazdır.
Bugün geçer akçe olan din paradigmasının sadece bizde değil, başka coğrafyalarda da nasıl şekillendiğini bilmeniz açısından Hindistan örneğini verdim, İran, Arap coğrafyasının bir çoğu da hala böyledir.
Avrupa ise; Ortaçağ’ın sonuna kadar bu katman belirleyicisinin etkisinde kalmıştır. Bu dönemde ise geçerli olan, Sanayi Devrimi ile birlikte gelen teknoloji ve yığınağı olan paradır.
Fakat bizdeki sorun, katmanlar arası geçişe zorlanan son dönem kimliklerin, dini bu kadar aleni şekilde kullandıklarını da deşifre etmeleridir.
Hatta o kadar deşifre olmuşlardır ki, aynı teşkilatın mensuplarını, bir diğerini şirkle, müşriklikle, münafıklıkla açıkça itham edebilmektedirler.
Masum din ile, totemi din olanların mücadelesi ise henüz başlayamamıştır. Çünkü gerçek din henüz ve hala kimsenin kapsama alanına girmemiştir. Hala gerçek dine ulaşmak isteyen kaç kişi kaldı bilemiyorum.
Ama bildiğim, bu toplumun son 30-40 yıllık süreçte, kaybedebileceği kadar dini ve maneviyatını kaybettiği, erozyona uğrayabileceği kadar erozyona uğrayan bir kültür asimilasyonu ve değer erezyonuna uğradığı gerçeği olduğudur.
Üstelik bunun, sadece gelir dağılımında ki adaletsizlik yada kaybedilmiş bir esil jargonu gibi kısmi safsata ile açıklaması da yalanın ve ikiyüzlülüğün daniskasıdır.
Bu toplumun katmanları arasında uçurum meydana getirmeyi başaracak kadar gözdönmüş bir güruhun, tek istediği yukarıdaki argümanları kullanarak, gelir dağılımını ve toplumu bir daha bir araya getirilemeyecek kadar ayrıştırma ve parçalamadır.
Başardılar mı, başardılar. Biraraya gelir miyiz.
Zor ama imkansız değil. Geçmişe bir bakma yeter.
Sağlıcakla kalınız.