Sığınmacılar meselesi toplumsal bir soruna, yeni bier evrime doğru gidiyor, eğer doğru tespit yapılıp, doğru önlem alınmazsa, sonu istenmeyen bir şekilde gelişecek gibi duruyor.
Bu süreç hem provakasyona, hem kullanılmaya açık.
Bu bir falcılık değil, olana bitene, gelip geçene bakıp öngörüde bulunmak, fikir yürütmek.
Dün İstanbul’da bir öğretmenimiz, Afyon’da bir çiftçimiz, ülkemizde bir şekilde bulunan düzensiz göçmen eliyle katledildi. Sığınmacıların başıboş, kontrolsüz bir şekilde, kimin nerede ne olduğunun bilinmediği bir şekilde bu ülkenin bir yerlerinde, bir şekilde yaşam sürüyor olması hayatın olağan akışına aykırıdır.
Dün yine Kayseri de yaşadığımız hadise bundan sonra olabileceklerin çok kötü mülakatı oldu.Kayseri de olayları, siz bir de Kayserili gözüyle görseydiniz..
Bırakın bir Avrupa ülkesini, Hac vazifesi için bile Arabistan’a giden Türk hacıların nasıl muameleye tabi olduğunu, kuralların nasıl harfiyen uygulandığını iyi kötü biliyoruz.
Bu kadar başıboşluk, sorumsuzluk, kontrolsüzlük doğru değil ve son derece tehlikelidir.
Devlet büyüklerinin en kısa, en seri ve en şiddetli bir şekilde bu otoriteyi sağlamak gibi anayasal bir görevleri vardır. İleride telafisi imkanısz hasarlara neden olabilecek ve toplumsal travmanın farklı fraksiyonlara evrilebileceği unutulmamalıdır.
Beka sorunu diye tanımlanabilecek yegane kavram aslında budur. Sorun bu kadar insanın, bu topraklarda bulunması değil, nasıl bu kadar insanın bulunabildiği, denetim ve kontrollerin neden aksadığı, sınırlarımızın, Rahmetli Kemal Sunal’ın Propaganda filminde olduğu gibi, iki tane tahtayla korunup korunmadığıdır. Bu ensar-muhacir tanımlamasının çok mu çok ötesine geçmiştir. Dileğim, tez zamanda, bu durumu kontrol altına alması gerekenlerin bir şeylerin farkında olmasıdır.
İstanbul’un orta yerinde, güpegündüz, Iraklı bir sığınmacı ailenin, disiplinsizlik nedeniyle, okuldan atılan 17 yaşında ki çocuğu, yanında bulundurduğu tabanca ile, okul müdürünü beş kurşunla öldürdü.
Haber bu kadar basit değil mi?
Bu haberi besleme, yandaş, yoldaş basın yazmaz. Sıradan bir vakayı adliye diye, gelip geçiştirirler.
Bu ülkede düzensiz göç ve sığınmacı sorunun hangi boyutlara kadar geldiğinin resmidir, dünkü işaretler.
Dün güneydoğu caddelerinde, sokaklar mayınlanırken, askeri, polisi, eli kolu bağlı hale getirilen yapılan yanlışlık neyse, bugün sığınmacı politikasında da aynı yanlışlar yapılmaktadır.
Hadi bir Türk vatandaşı olarak, sokağa çıkın da, tabanca tedarik edin de görelim bakalım.
Bırakın tabancayı tüfeği, Ok ve yay, hatta sapan bile tedarik edemezsiniz. Peki nasıl oluyor da, bunlar bu kadar kolay erişip, ulaşabiliyorlar.
Üstelik yeni içişleri bakanı bu konuda oldukça etkili ve önemli operasyonlara imza atıyor, bunu yakından takip ediyor ve biliyorum.
Acaba diyorum, bu bakanlığın kamuoyu nezdinde oluşan iyimser ve etkili yüzünü bozmak isteyen, ne idiğü belirsiz odaklar mı var? Amaç, bizi bu ülkenin güvenliğinden şüphe duyuracak hale getirmekse bu konu, daha fazla konuşmanın yeri yok demektir.
Maalesef bu ülkenin öncelik sorunu, ekonomi işsizlik, terör falan değildir. Sosyal dayanışma gölgesiyle saklanan politikasıdır.
Bu bekanın da muhatabı sadece, milleti, milliyetçisi, Atatürk’çüsü, laik, dindar, kadın-erkek, Türk-Kürt olmayacaktır. Seksenbeş milyon topyekün olacaktır.