Önce kalem tuttular, sonra tetiği çektiler.
Ellerine tutuşturulan kirli siyahi kabzalara sımsıkı sarılarak, teker teker bastılar tetiğe;Önce siyah önlükler vardı üzerlerinde, sonra mahpushane damının dikine çizgili formaları.
Önce sevgiye uzandı küçücük parmakları, sonra demir parmaklıklara.
Okul bahçesinde kaynaşan eller, anlaşılmaz kirli bir törenin , töre adına cinayet işleyen elleri oldu. Vatan millet, Sakarya nutukları çeken işbirlikçilerin, dönmelerin, hainlerin, karanlık yüzlerin aynasını tuttular bizlere.
Arkasında kimlerin olduğunu saklayarak. Gerçek yüzlerini saklayan korkakların, arkasına saklandığı kocaman bedenler oldu, o bedenler.
O minicik bedenlerde. Hep gizlendiler, hep saklandılar.
Dışarıda bekleyen erketelerin, içeri soktukları masum katiller oldular birer birer. Okul önlerini terör beslemelerine açıp, farklı dünyaların teröristlerini yetiştirdiler.
Artık okul sıralarında, kara tahtlarda, “Ali topu at!.” Yerine, “Al sana çakı, al sana tabanca” tümceleri becayiş etmeye başladı. Ellerinde tutukları kitaplar, kitapsızlıkları oldu.
Özendikleri kimlikler, birer birer kabuk değiştirdiler, önceleri Malkoçoğlu sevdalılarıyken, şimdilerde Polat’lar, Deliyürek’ler, Çukur’lar..
Önce; doktor, avukat, polis olacaklardı, şimdilerde, mafya düşkünü, kirli çıkar ilişkilerinin patronu.
Önceleri Cüneyt Arkın, Yılmaz Güney hayranıydılar, şimdikiler, playboyların, gündelik ilişkilerinin, uyuşturucu tezgahlarının dönmeleri.
Önceleri Yeşilçam’ın hanımefendileri olacaklardı, şimdikiler, Neon ışıkların karanlığında kirlenmeye hazırlanan pavyon hanımları.. Bedenlerini parayla becayiş ede, şöhret şeytanının budalaları.
Çantalarda kitaplar ağırlık yapardı, şimdi kanla kirlenmiş bıçaklar, kesif bir barut kokusunun bastırdığı kirli namertlikler.
Kaybettik bir nesli göz göre göre.
Biz gidiyoruz” diye haykırdılar da, duyamadık nedense, bağırıp çığlık bile attılar. Nefesleri kesilene kadar bağırdılar duymadık, görmedik, hissetmedik.
Uçurumun önüne gelene kadar, aşağı düşene kadar bağırdılar, ama yine duymadık. Kulaklar duymadı, gözler görmedi.
Kör olduk, sağır olduk.
Ne zaman birer birer düşmeye başladılar o uçurumdan, avucumuzla yüzümüzü kapattık, tıpkı düşmeden önce gözümüzü kapattığımız gibi.
Anne babalar, çocuk okuyup adam olacak kaygısından ziyade, “Akşama ne olacak!.” Kaygısı daha ağır basıyor evlerde.
İlk kurban çekti tetiği;
Öğretmenine.
Mahvolan bir gençliğin kaybettiği gençliği değil, birlikte yaşadığımız bir ülkeydi.
Mahvolan bembeyaz bir gençlik, kapkara emelleriniz için.
Bakalım hesap vermeye gücünüz yetecek mi?
Sağlıcakla kalın..