Sosyal medyada çok kez denk geldiğimiz kime ait olduğunu bilmediğim bir söz var. Şöyle bir cümle “Herkes kendi yüreğinde yaşar mevsimini; ne senin kışın başkasını üşütür, ne başkasının yazı seni ısıtır.”
Bugünlerde haber bültenlerinde sosyal medya platformlarında kahrolarak, içimiz yanarak ve çaresizlik içinde izliyoruz. Masum insanların kendi vatanlarında acımasızca ve gaddarca katledilişlerine, bir milletin topyekûn soykırıma uğradığına şahit oluyoruz. Ekranlarda o vahşi ve insanlık dışı sahneleri gördükçe yeryüzünün her bir köşesinde insan olarak kalmış her kişi eminim ki kahroluyordur. Belki sadece dua, belki birkaç tepki ifade eden cümle ve ulaşabileceğinden emin olup olmayacağını bilemediği ekonomik destekler, yürüyüşler, mitingler ve basın açıklamaları dışında başka bir şey de elden gelmiyor ne yazık ki… Ancak bunların hiç birisi, dünyanın gözü önünde herkesi ve her şeyi yok sayarcasına yapılan vahşetin ve zulmün sona ermesine ne yazık ki yetmiyor, durduramıyor.
Ve Gazze’de Filistin topraklarında yaşayanlar kendi yüreklerindeki, bedenlerindeki mevsimi bir kez daha yaşıyorlar, yıllardır yaşadıkları gibi… Tüm dünya ise birkaç yılda birkaç kez her biri bir öncekinden daha vahşi ve gaddarca olan kan ve gözyaşını izlemeye devam ediyor. Ve dünyanın güçlü ve söz sahibi devletleri uluslararası kurum ve kuruluşları ise ne yazık ki bu konuda etkin bir tavır almıyorlar. Ekonomik, askeri ve siyasal açıdan da güçsüz olanlar ise kınamanın dışında dişe dokunur bir şey yapamıyorlar. Sonuçta bitip tükenmez şekilde Gazze, Filistin kendi yüreğindeki kışı yaşıyor, diğer ülkeler ise baharında ve yaz aylarındalar hâlâ… Gazze’nin kışı ne yazık ki diğerlerini üşütmüyor… Diğerlerinin baharı ve yazı ise Gazze’yi ısıtmıyor.
Bu nasıl bir dünya ve bu nasıl bir insanlık, akıl izan almıyor.
Adı konulmamış bir soykırım bu… Filistin toprakları her geçen gün topraklarını kaybede kaybede asli vatanları ellerinden alınıp işgal ediliyor. Ve en acısı da o coğrafyada yaşayan yeni doğmuş bebesinden yaşlı ihtiyarına kadar el kadar çocuklar, kadınlar, hastalar, yaşlılar tüm masumlar vahşetin amansız ve acımasız şiddeti içerisinde bombalar altında ölüme, yok olmaya ve daha açıkçası soykırıma ve yeryüzünden silinmeye doğru itilen bir süreci yaşıyor.
Tüm dünyanın gözleri önünde bir insanlık suçu işleniyor.
Yirmi birinci yüzyılda, bu çağda insan hak ve özgürlüklerinin söylemlerde zirve yaptığı, uluslararası tüm toplantılarda, insanlığının geleceği için planların, projelerin yapıldığı, çevrecilikten iklim değişikliğinin getireceği olumsuz etkilerin önlenmesi için büyük bütçelerle çalışmaların yapıldığı bu çağda insan şu soruyu sormadan edemiyor:
– Gazze bu insanlık yararına yapılan projelerin neresinde? Gazze’de yaşayan insanlar, bu çağın insanı sayılmıyor mu? Gazze’de yaşayanlar “insan hakları”ndan yararlanamaz mı? Tüm bu projeler hangi coğrafyanın insanlarının bugün ve gelecekte sorun ve sıkıntı yaşamaması için, mutlu ve refah içinde ve özgür olması için hazırlanıyor acaba? İnsan haklarına dayalı eşitlikçi ve adil bir dünya ifadesi uluslararası toplantılarda neden hep sakız gibi kullanılır da, Ukrayna’da Karabağ’da Bosna’da, Ortadoğu’da ve Gazze’de neden geçerli olmaz?
Daha binlerce soru var, cevabı bilinen ama karşılığının hayatta yeri ve anlamı olmayan soru. Hani derler ya “Bir yerde çocuklar öldürülüyorsa tüm insanlık suçludur.”
Ve o meşhur “İnsan Hakları”… Sihirli ve cazip kavram. Tüm insanlığın dilinde, görünüşte tüm insanlar için söyleniyor gibi bir algı pazarlanıyor sürekli o kavramla. Doğru mu acaba insan haklarının olduğu? Mesela Gazze’de insan hakları var mı?
İsmet Özel “insan hakları” için şöyle bir tanım yapar. Der ki “Dünyanın her yerinde bir Yahudi’nin rahat yaşaması için gerekli şartlara ‘insan hakları’ denir.” Bütün bir yeryüzünü gözden geçirelim ve Gazze’de yapılan ve yaşanılanları da… İnsan Hakları’nın nerede ve ne olduğunu çok net görülür. Yine sosyal medyada ifade edilen şekliyle Gazze dediğimiz şehir, Gazzeli dediğimiz insanlar hadi yetişkinleri, hadi kadınları bir tarafa bırakalım ve Gazze dediğimiz yer, daha yürümeyi öğrenmeden, daha anne demeye dili dönmeden ölmeyi öğrenen bebeklerin şehri… Ve Gazzeli dediğimiz insan, bir kız çocuğu ip atlarken havaya sıçradığında daha yere inmeden, bir İsrail vahşetiyle, kurşunuyla can verdiği şehir… Gazze, anne sütü emmeye fırsat bulmadan öldürülenlerin şehri.
Ve Gazze… Acının koyulaştığı, zulmün bitmediği bir mevsimi yaşıyor Gazzeli… Kendi yüreğindeki mevsimi…