reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Pencereler asla

Yayınlanma Tarihi : Google News
Pencereler asla

Bu günlerde güzel mi güzel kartpostal kar manzaralarına bakarken ayazdan kıymıklar batıyor ellerimize. Boğazımıza düğümleniyor her bir kar tanesi. Kartopu etkisiyle büyüyor efkârımız. Üzerimize çığ düşüyor kartpostallardan. Soğuk, bıçaktan daha keskin. Zaman, mekân fark etmeksizin iki kişilik de üşüyebildiğimizi öğreniyoruz.  Çadır kamplarda dondurucu soğuklarda yaşamak zorunda olan on binlerce savaş mağduru aile yaşama mücadelesi verirken öğreniyoruz üstelik tüm bunları.

Gerçeklikten tamamen uzak, adi birer kopya olan sanal dünyanın olmayan çürük yapılarına milyonlar ödeyenlerin akıl sağlığından şüphe ettiğimiz bu çağda, çocukların açlıktan yokluktan ölümleri sanırım pek çoğuna gerçekçi gelmiyor artık. Mazlum coğrafyalarda türlü işkencelerden, daha aklınıza getirebileceğiniz nice sömürülerden ruhlar can çekişiyor, kimi bu eziyetlere karşı pes edip bu kapkara dünyayı iyi insanların üzerine zimmetleyerek, çekip gidiyor.

Annelerin yeleğindeki ilmekler sarıp sarmalamaya yetmiyor üşüyen evlatlarının ellerini ısıtmaya, yakılan ağıtlar da ısıtmıyor minicik ölü bedenlerin kan donduran görüntülerini. Bilmiyorlar ki evladının üzerini toprakla örten bir anne/babayı hiçbir psikolojik yardım, hiçbir psikolog hiçbir avuntu teskin ve teselli edemez. Kof telkinlerle yatıştırılır yalnızca, yaralarının kabuk bağlaması ve hayata tutunabilmeleri belki böylece mümkün olabilir diye. Telkinlerin en ikna edicisi dahi o vahim acıdan itibaren biçaredir çünkü.

Anneler evlatlarını geceleri tatlı uykularından uyandırıp yürütüyor, uyurken donarak ölmesin diye, babalar sabahlara kadar nöbet tutuyor canından bir can daha gitmesin diye İdlib’te. Ayağında bırakın ayakkabıyı çorap dahi olmayan o çocuklardan kimisi yıkılan camilerin gasilhanesinde tabutlarda uyudu soğuktan donmamak için Suriye’de. Üşüyoruz, zalimlerin buz tutmuş yüreğinin ayazında. Geç kaldığında insanlık, ölecek bir çocuk daha Suriye’de, Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da… Hatırlar mısınız toplama kampındaki Mihrigül anneyi? Annelerin feryatları yakacak elbet zalimleri er ya da geç. Diyordu ya o anne: “Çin polisi bebeğimi buzluktan çıkarttı. Dondurma verme rahatlığında elime tutuşturdu. Bebeğimin öldüğünü kavrayamadım. Bebeğim çok üşüyor, lütfen battaniye verin diyerek saatlerce ağladım.” Morglarda yer kalmadığı için Filistinli bebeklerin dondurma dolaplarında saklandığı acı gerçeğini de hatırlara getirmeye cesareti var mı bu dünyanın… Yoksa her zamanki gibi görmezden mi geliyor. Unutmayı mı yeğliyor umursamazlıkla?

Sahi bu çağın sabrı neden taşmıyor. Bunca öfkeye zulme rağmen. Tahammülümüzün çeperini kalınlaştıran, kalbimizi taşlaştıran kendimizi kandırdığımız o mühim sebep ne? Merhamet eritecek tüm duvarlarımızı, barikatlarımızı. Bahar yine gelecek. O yüzden taraftarı olmamalı hiçbir acının, sevginin giriftarı olmalı. Kan gövdeyi götürürken vatanları çiğnenen topraklarda, rahat evlerinin penceresinden el uzatabilmeli insanlık, mazlumlara. Meteoroloji yanıltabilir, pencereler asla! O yüzden farklı pencerelerden bakabilmeli insan. Bizim Yunus’un penceresiyle;

“Adımız miskindir bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Cümle âlem birdir bize!”

YORUM YAP