Her şeyin başı sağlık derdik artık her şeyin başı ahlak der olduk.
Bu zamanda insanda en çok aranan ve özlenen hal ‘ahlak’ oldu. Nedense hep de bunu karşıdan bekliyoruz.
Özellikle son yıllarda literatürümüzde sıklıkla karşılaştığımız için “sağlıkta şiddet” gibi kötü bir kelime yer etti. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet haberleri artıkça vaka sayısında da artış oldu. Gün geçmiyor ki bir sağlık çalışanı şiddete maruz kalmasın. Sağlık çalışanlarımızı korumak ve şiddeti ortadan kaldırmak için bir takım caydırıcı tedbirlerde alındı. Bu tedbirlerin çözüm getirmediğini hep birlikte görüyoruz. Belki de çözüm cezalarda değil problemin kaynağındadır. Tepkiyle, kınamayla, cezayla çözüm aradığımız bu meselenin sebeplerini göz ardı etmiş olabilir miyiz? Belki de bu meselemize tek taraflı bakmışızdır!
Geçtiğimiz aylarda sağlık çalışanları düşük buldukları ücretlerinden dolayı iş bırakma eylemi yaptılar. İş bırakma eylemi yapılan günler acil hizmetler çerçeve dışında tutulsa da servislerde yaşanan hasta mağduriyetleri bir o kadar acillerde de yaşandı. Hastalar ilaç yazdıramadı, muayene olamadı, acillerde oluşan yoğunluk sağlık hizmeti almak isteyen birçok vatandaşımıza güç anlar yaşattı. Sağlık çalışanları elbette başımızın tacıdır. Rabbim yokluklarını hissettirmesin. Gelirlerini helal ve bereketli eylesin. Ancak bu eylemler meslek ahlakı ile bağdaştırılabilir mi?
Ekranlardan görmeye alışır olduğumuz sağlık çalışanlarına yönelik şiddet eylemlerinin yanına yakın tarihimizde birde sağlık çalışanlarının hasta ve hasta yakınlarına yönelik kaba, hakaretvari ve şiddet eğilimli eylemleri eklendi. Acaba meselenin temeline inmeden çözüm elde etmek için alınan tedbir ve cezalar bu defa yeni meselelere zemin mi oluşturdu?
Tamda bunları düşünürken Tokat’tan vicdanları yaralayan bir haber aldık. Özel bir hastanede yoğun bakım servisinde yatan hastaya uygulanan şiddet görüntüleri gündeme bomba gibi düştü. Hasta yatağında, bilinci kapalı bir şekilde hayata tutunmaya çalışan hasta, iki yoğun bakım hemşiresi tarafından insan aklının ve vicdanının kabul etmeyeceği bir muamele ile karşı karşıya kaldı. Ağzına bastırılan çarşaf, boğazının sıkılması ve gözüne parmak bastırılması, izleyenlerin tüylerini diken diken etti.
Hangi ara o güler yüzlü hemşireler, babacan doktorlar, insancıl hasta bakıcıları ve diğer sağlık çalışanları bu hale geldi. Ne oldu da vicdanlar bu kadar karardı. Ahlak öncelikler sıralamasında nasıl bu kadar gerilerde kaldı.
Elbette sadece sağlık sektöründe değil, başka basın sektörü olmak birçok alanda ciddi bir ahlaki çöküntü içerisindeyiz. Menfi gelişmelerin temelinde yatan en büyük sebebin bu olduğunu düşünüyorum. Çözüme de cezalar ile ulaşmamız mümkün değil. Çözüm kaybolan etik ve mesleki ahlakın geri kazanılmasıyla mümkün olur.