reklam
reklam
DOLAR35,8609% 0.2
EURO37,2521% -0.26
STERLIN44,5345% -0.22
FRANG39,3824% 0.05
ALTIN3.228,24% 0,39
BITCOIN100.179,59-2.166

Şeker olsaydı bu yağan

Yayınlanma Tarihi : Google News
Şeker olsaydı bu yağan

Çocukluğumun geçtiği Şarkışla’da, sabahları pencereden baktığımda, camı kaplayan yıldız yıldız

buzlanın erimesi için nefesimi üfler dururdum. Buzlar eriyince, dışarıda, toprak damlı evlerin

üzerindeki komşuları görürdüm. Sabaha kadar yağan karları kürürlerdi.

“Şans” adını taşıyan bir şiirim var. Onun bir bölümü şöyle: “Çıktılar damlarını kürümeye, / Toprak

damlarını / Konular komşular… / ‘Bire Hasan’ dedi Osman, / Bir hoş, keyiflice; / ‘Şeker olsaydı yağan,

yağan kar, / İnceden ince..’ / Bir acı gülümsemeydi Hasan’ın dudaklarında yayılan; / Ağzından

püskürürken buhar, / Karşılık verdi üzgün, manidâr: / ‘Hiç buralara yağar mıydı/ Şeker olsaydı kar!..’”

Çocukluğum, günümüzün ölçülerine göre yoksul bir çevrede geçti. Her evde toz şeker bulunmazdı.

Övünmesini seven bir arkadaşımızın, içine toz şeker serpiştirilmiş yufka veya bazlama dürümünü

yerken, “Şekersiz yiyemem, anam beni böyle alıştırmış” dediğini hiç unutamam. O yıllar toz şeker

bulamayan bizlere, şimdi doktorlar şekerden uzak durmamızı öğütlüyorlar. Velhasıl ağız tadına hasret

gideceğiz.

Bu günlerde ülkemizin büyük bir bölümünde pencerelerimizi beyazın en ak rengi süslüyor. Kar

yağıyor. Dağa, ormana, ağaca, yola, çatıya…Televizyonda yurdun dört bir yanından görüntüler

izliyoruz: Bıyıkları beyaza kesmiş dedeler, paltolarının eteklerinden evlerin sofalarına döküyorlar

yumuşacık karları…

Şubat ayı içerisinde lapa lapa kar yağarken hayata veda eden, Cenab Şehabeddin’in kar musikisi,

“Elhan-ı Şita”sını hatırlarsınız: “Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, /Eşini gâib eyleyen bir kuş gibi kar

/Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar …” Bu şiiri okurken gözlerimin önünde kar, bazen lâpa lâpa yağar,

bazen şöyle bir savrulur, bazen bir tipi olur yüzüme çarpar. Kar musikisini en güzel anlatanlardan biri

şüphesiz ki Yahya Kemal’dir:

“Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. …”

Eski günlere dönebilsem de, “kar”la ilgili bir program yapsaydım, önce ninemin anlattığı, gökyüzünde

yaşayan kar kadınlarının, bohçalarında biriktirdikleri sulu pamukları boşaltınca karın yağdığı masalını,

bir yere sıkıştırırdım. Haritayı karşıma alırdım: İşe Rumeli’den “Kar yağar alçaklara” adlı türküyle

başlardım. İnerdim Kütahya’ya, “Kar mı yağdı Kütahya’nın başına” türküsünü eklerdim. Gelirdim İç

Anadolu’ya Kayseri Pınarbaşı Emayıl köyünden “Kar yağar burum burum”u da alırdım. Doğu

Anadolu’nun kapısını Sivas’ta açar, eşlemeli türkülerin güzel bir örneği olan “Kar yağar bardan

bardan”ı kadınlar ve erkekler korosuna karşılıklı söyletirdim. Trabzon Çaykara’ya çıkarak “Kar yağayi

yağayi” yi kemençe eşliğinde söyletirken, Elazığ’a iner, “Kar mı yağmış şu Harput’un başına”

türküsünü de peşine eklerdim. Elazığ’dan Diyarbakır’a geçer “Kar yağar karın üstüne”yi alırdım.

Zaman olursa Bayburt’tan da “Kara basma iz olur”u eklerdim. Uzun havasız program olmaz. Neriman

Altındağ Tüfekçi’yi konuk eder, ona da “Karlı dağlar karanlığın kalktı mı”yı söyletirdim. Bir aksilik olur

diye “Pencereden kar geliyor, aman anam gurbet bana dar geliyor”u yedekte tutardım. Programın

sonu hareketli olmalı deyip “Kar yağıyor yağıyor / Mantomu giyeceğim”le yarım saatlik programı

bitirirdim.

Kar ne kadar çok yağarsa yağsın, yaza kalmaz diye bir atalar sözümüz vardır. Karın çok yağması

bereket anlamındadır Anadolu’muzda. “Kar yılı, var yılı” sözü bunun için söylense gerek. Karlı

günlerde, doğduğum yörede söylenen “Ben yanarım yavruma, yavrum da yanar yavrusuna” deyimini

hatırlarım. Size öyküsünü anlatayım:

Adam, evinin damındaki karları kürümekte, anası da oğlu üşür hastalanır diye kaygılanmaktadır. Bir

kaç kez, aşağıdan seslenir:

“Oğul yeter artık. Üşüyüp hastalanacaksın.” Adam aldırmaz, damın başında oyalanır. Yaşlı kadın

kundaktaki torununu kucakladığı gibi, getirip karların üzerine bırakır. Bunu gören adam:

“Ana, ne yapıyorsun? Delirdin mi” diye damdan inip yavrusuna koşar. İşte bunun için: “Ben yanarım

yavruma, yavrum da yanar yavrusuna” derler.

YORUM YAP