reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Sınırlar cetvelle çizildi

Yayınlanma Tarihi : Google News
Sınırlar cetvelle çizildi

Gazetemizin köşe yazarlarından İhlas Haber Ajansı Sivas-Adana Bölge Müdürü Göktürk Fırat, Esat sonrası Suriye’de yerinde gözlemleyerek kaleme aldığı notlarını okurlarımızla paylaştı.

“Daha önceki yazılarında da belirttiğim gibi Ortadoğu’da sınırları cetvellerle çizenler bu ülkeleri kontrol altında tutabilmek için nüfusun çoğunluğu ile zıt mezhepsel düşüncedeki diktatörleri ülkelere lider seçtiler. 2004 yılında Irak savaşında görev almıştım. Bunu bizzat gözlemleme imkanı buldum. Irak’ta nüfusun büyük bir kısmı Şiilerden oluşurken ülkenin başını Sünni olan Saddam getirilmişti. İkinci körfez savaşında Şiilerin ihaneti Irak’ın düşmesini kolaylaştırdı.
Sünni halkı selefi Esat yönetti
Suriye’de ise dengeler biraz daha farklı. Suriye nüfusunun yüzde 80’i Sünnilerden, yüzde 10’u ise Selefi olarak adlandırılan alevi guruplardan oluşmaktadır. Nüfusun kalanını ise Dürziler, Hristiyanlar, Süryaniler ve Ortodoks Ermeniler oluşturur. 1970 yılından 3 hafta öncesine kadar, nüfusun yüzde 80’inin Sünni olmasına rağmen ülkeyi Selefi olan Esat ailesi yönetti. Tabi buna yönetim denilirse. Süreçte Sünni halka yönelik katliamlar, işkenceler, kısıtlamalar, akıl almaz uygulamalar tarihe utançla geçecektir.
Ülkede kontrol HTŞ’nin elinde
Suriye’de de yaşanan son gelişmeleri yerinde gözlemleme imkanı buldum. Suriye halen yabancılar açısından son derece tehlikeli olduğu için kapılarımızdan Suriye’ye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sivil geçişlerine izin verilmiyor. Bu nedenle İletişim Başkanlığından alınan özel izinle, muhabir arkadaşım Umutcan İşledici ve Ahmet Arslan ile Zeytindalı sınır kapımızdan Suriye’ye giriş yaptık. Ahmet kardeşim iyi derecede Arapça bildiği için aynı zamanda bize tercümanlık yaptı. Suriye topraklarına girdikten sonra ilk karşılattığımız otorite Suriye Milli Ordusu oldu. İdlib ve sonrasında kontrolün HTŞ askerlerinde olduğunu, sıklıkla durdurulduğumuz kontrol noktalarında gözlemledik. İdlib ve gerisinde, özellikle kontrol noktalarında bayrağımızı görmek mümkün. İdlib çıkışında ki askeri üssümüzde dalgalanan Türk bayrakları bize hem güven hem de gurur verdi.
İnsan eliyle deprem
Suriye’de 13 yıl süren savaşın en büyük yıkıma neden olduğu kentlerden birisi de Hama oldu. Hama’da adeta sağlam tek bir bina bile kalmadı. Hama’da karşılaştığımız korkunç manzara ülkemize sığınmak zorunda kalan 4 milyona yakın Suriyelinin, Türkiye’den net olarak göremediğimiz çaresizlik ve mecburiyetini gözler önüne serdi. Hama’da görüştüğümüz halktan mide bulandıran bir gerçeği de öğrendik. Yıkım sonrası iş makineleriyle kente giren Esat güçleri binalardan geriye kalan demirleri çıkartıp İran’a göndermiş. Bunu öğrenince İran’ın hızla artan demir ihracatının nedenini de anlamış olduk. Yüzbinler ölürken Esat dostu İran Suriye’de kandan beslenmiş. Humus kentinde de durum çok farklı değildi. Esat rejiminin bitmesi ile evlerinde dönenler evlerinden geriye kalan enkazla yüzleşti. Karşılaştığımız manzara bize Suriye’de yarların sarılmasının bir hayli zaman alacağını, geri dönüşlerin beklendiği gibi olmayacağını gösterdi.
Emevi Camisinde ilk Cuma
Kurumum adına gerçekleştirdiğim 10 günlük Suriye görevinin 2. Gününde Emevi camisinde Esat sonrası kırılacak ilk Cuma namazına katılmakta nasip oldu. 10 binlerce Sünni Müslüman, kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla çocuğuyla camiye akın etti. Caminin içi, bahçesi ve dışı inşalarla doldu taştı. Türk olduğumuzu öğrenen Suriyeliler bize sarılıp, kavuştukları özgürlükten dolayı teşekkürler etti. Suriye halkında oluşan, özgürlüklerini Türkiye’ye borçlu olduklarına dair algı bizleri de şaşırttı, aynı zamanda gururlandırdı. Bizden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkürlerini iletmemizi istediler. Suriye’de sadece Türk olduğumuz için bu derece muhabbet ve sevgiyle karşılaşacağımızı tahmin edememiştik.
Her ailede bir kayıp var
Suriye’de her Sünni Müslümanın duymak istemediği, duyunca korkuyu hücrelerine kadar hissettiği bir isim var. Sednaya…Bu cezaevi Hafız Esat tarafından Ruslara yaptırılmış, cezaevinden öte dünyanın en akıl almak işkencelerinin denendiği bir ölüm merkezine dönüşmüş. Rejim askerlerinin alıp bu ceza evine götürdüğü on binlerce isimden bir daha haber alınamamış. Esat öncesi çokta bilinmeyen bu ölüm şehri, Esat rejiminin devrilmesinin ardından dünya gündemine düştü. Sadece bu ceza evinde yaşanan işkence ve ölümler Esat ailesinin Sünni halk üzerindeki zalimliğini ortaya koydu. Bu ceza evinde beni en çok etkileyen, ceza evinin adım adım gezerek kayıp yakınlarından izler arayanlar oldu. Bu arayışların büyük bir bölümü neticesiz kaldı. AFAD tarafından ceza evi ve çevresinde yapılan arama çalışmaları da sonuç vermedi. On binlerce kaybın izine rastlanılamadı.
Türk olmanın rahatlığı
Türk olmanın özelliği ile diğer milletlere mensup gazetecilere kıyasla Suriye’de biraz dada rahat çalışma imkanı bulduk. Girilemez denen bölgelere girip görüntüleme yaptık. Çok riskli görülen yerlerde HTŞ askerlerinin korumasında hareket ettik. Bunlardan biriside Esat öncesi İran tarafından karargah olarak kullanılan Zeynep Camisi ve çevresiydi. Burada birçok ceset bulunmuştu. Büyük ihtimalle bu cesetler İran karargahlarında sorgulanırken ölen Suriyelilere aitti. Esat’ın zulmüne şahitlik ettiğimiz her köşede İran’ın izlerini de görmek mümkün.
Selefi halk silahlandırıldı
Suriye’de kaldığımız 13 gün içerisinde özellikle Şam’da küçük çaplı çatışmalara şahit olduk. Her ne kadar Esat rejimi devrilmiş olsa da küçük gruplar fırsat buldukça HTŞ askerlerine pusu kurup ölümlerine yol açtı. Bir yandan da bitmeyen İsrail bombardımanları sürekli uykumuzu böldü. Yerel kaynaklar bize İran güçlerinin bölgeden ayrılırken selefi gençleri silahlandırdığı bilgisini verdi. Büyük bir ihtimalle bu pusular ve saldırılan İran tarafından silahlandırılan grupların işiydi. Görünen o ki Suriye’de büyük kayıplar yaşayarak bölgeyi terk etmek zorunda kalan İran, kışkırtmaları ve acem oyunlarıyla uzun bir süre daha bölgeye huzur vermeyecek.”

YORUM YAP