Başlığa bakıp, yanlışın var. Âşık Veysel’in ayağının bağını Ahmet Kutsi Tecer çözdü, derseniz doğru söylersiniz. Ama o 1930’lu yıllardaydı. Ben onun hakka yürüyüşünün 42. yılından 2015’den söz ediyorum.
Bir zamanlar “toprak işleyenin, su kullananındır” sloganı tartışılırdı. Kimi maddi anlamından yola çıkıp sizi “izm”lerin girdabına sürükler, kimi mecazi anlamını anlatmaya çalışırdı.
Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa, “Gidemediğin yer senin değildir,” demiş. Sahip çıkmadığınız yüreğinizde yaşatmadığınız sizin değildir. Eskişehirlilere “Yunus kimin,” diye sorduğumda, “bizim!” derler. “Hayır Sivaslıların,” dediğimde gülerler. Açınız repertuar kitabını. Eskişehir’den bir Yunus ilahisi ya bulur, ya bulamazsınız. Ama Sivas’tan derlenmiş onun üzerinde Yunus ilahisi vardır. Demek ki Yunus’a sözde değil özde Sivas sahip olmuş, benimsemiş, yüreklerinde yaşatmışlar.
Sivaslılara Pir Sultan kimin diye sorsam; bizim, derler. Sivas etiketli kaç Pir Sultan türküsü var diye arasanız, Erzincan’ın Sivas’ı katladığını görürsünüz. Bana göre Pir Sultan Erzincan’a yakışır. Dede Korkut’un Anadolu ile ilişkisi çoğunuza mantıklı gelmez. Ama Namık Kemal Zeybek Kültür Bakanlığı zamanında, hikâyelerinde geçen tek bir kelimeyi mehaz göstererek onu Bayburtlu ilan etti. Hemşerileri sahip çıktı. Dede Korkut artık Bayburtludur.
“Emirlerden bir kız indi pınara” dizesinden hareketle, Emirler diye bir köyü olan Tarsus, Karacaoğlan’a sahip çıktı. Bir mağarada kaybolduğu rivayetini Tarsus’un “Eshab-ı kehf” mağarasına bağladılar. Osmaniye’nin mi, Feke’nin mi, Maraş’ın mı, Sarıveliler’in mi önemi yok. Karacaoğlan’a Tarsus sahip çıktı. Tarsuslularındır.
Âşık Veysel’e Sivas sahip çıkmıyor mu? Çıkıyor elbet. Hem Sivas’taki Sivaslılar, hem Sivas dışındaki Sivaslılar yeri geldiğinde sahip çıkıyorlar. Ama özden sahip çıkıyorlar, dersem yalan olur. Ama bütün dünyanın sahip çıktığı bir gerçek. Gülhane Parkı’ndaki Âşık Veysel heykelinin Sivas’a niçin kabul edilmediğini tekrarlayıp, kuruyan yarayı kanatmanın gereği yok. Madımak yüküyle ezilen Sivas’ın sırtına yeni yükler bindirmek insafsızlık olur. Çünkü gerçek Sivas, yaratılan algıdaki Sivas değil. Bu memlekette güzel şeyler oluyor. Kalıcı eserlere imkân sağlanıyor. Ama ne yazık ki, duyuramıyoruz. Sözde algıları silkeleyip anlatamıyoruz.
Sivas’ta 24-25 Mayıs 2015’ta, “Dünya Ozanı Âşık Veysel Sempozyumu” yapıldı. Çeşitli illerin üniversitelerinden gelmiş otuz bilim adamıyla araştırmacı yedi ayrı oturumda sundukları bildirilerle Âşık Veysel’in Dünya Ozanı olduğuna icazet verdiler. Artık o, Şarkışla’nın, Sivas’ın, Türkiye’nin değil, dünyanın ozanı.
Sempozyuma pek çok kuruluş destek vermiş. Ama asıl yük, İl Kültür Müdürlüğü ile Cumhuriyet Üniversitesi’nin özverili öğretim üyelerinin sırtındaydı. Her şey titizlikle planlanmıştı. Konuklar, yeni bilgiler ve güzel anılarla Sivas’tan döndüler. Prof. Dr. Şeref Boyraz, Dr. Doğan Kaya, İstanbul Devlet Halk Müziği Koro Şefi Uğur Kaya, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kadir Pürlü, yardımcısı Teoman Karaca, Kültür İşleri Şube Müdürü Mehmet Cebecioğlu ve bütün çalışanlar teşekkürü hak ediyordu.