reklam
reklam
DOLAR42,4645% 0.03
EURO49,6981% 0.28
STERLIN56,7812% 0.13
FRANG53,0838% -0.01
ALTIN5.721,84% -0,33
BITCOIN93.390,000.544

Soframızdaki tehlike

Yayınlanma Tarihi : Google News
Soframızdaki tehlike

Gün geçmesin ki, haber metinlerinde şu satırlarla karşılaşmayalım. “Bilmem nereye ihraç ettiğimiz yüzlerce ton, patates, havuç domates, antep fıstığı, lahana, marul maydonoz, domates vs vs. içerirdiği yüksek orandaki pestisit nedeniyle, ihraç edildiği ülke tarafından ülkemize geri gönderildi.

Geri gönderilmesi tek anladığımız şey. Anlamadığımız ise, yüzlerce ton meyve ve sebzenin geri gönderildiği ülkemiz içerisinde nasıl sırra kadem bastığı?

Burasını anlayamıyorum işte.

Ele layık görülmeyen, başka insanların sağlığına açıkça zarar verdiği için satın alınmayan ürünler, bizim ülkemizde nasıl bir gelecek yaşıyorlar öyle değil mi?

Hatırlarsanız kısa bir zaman önce Dubai’lilerin bile haberinin olmadığı Dubai çikolatası adı altında bir furya başladı. Normal çikolatalardan tek farkı ise bol bol antep fıstığı içermesiydi. Öyle ya bu kadar antep fıstığının kabuğunda bir çapanoğlu hikayesi mi vardı acaba?

Tabi kaliteli, markalı, ulusal ve uluslar arası değeri olan ürünlerimizi tenzih etmek bir kenara, merdiven altı ürünlerle dolu bir ticaret fırtınası esti.

Asıl tehlikede bu işte. Ülkeye geri gelen onlarca ihracat ürünü, gözetimsiz kontrolsüz bir şekilde sokak satıcılarının tezgahına kadar düştü.Bu gözler şahittir, mahalle bakkalında vitrininde bile “Dubai çikolatası gelmiştir” yazılı ilanı gördü.

Mevzu ne ürün farklılığı ne çikolata ne de fiyatlarıdır. Mevzu, onca zehri içeren bir ürünün Türkiye’de elini kolunu sallaya sallaya mutfaklarımıza girmesi ve Türkiye’nin son yıllarda tarımsal faaliyetlerinde bu kadar zehri, insanoğlunun temel ihtiyaçlarında bu kadar fütursuzca kullanmasıdır.

Sahi gün geçmiyor ki, bir haber bülteninde “İçerdiği yüksek orandaki pestisit, ilaç kalıntısı, zehir vb” uyarılarla dolu haberler olmasın.

Tarım maalefes bu ülkenin öncelikli sorunu ve milli davası olmaktan çoktan uzaklaşmıştır. Bizim kadar üretimi olan Ukrayna’dan buğday alıp stokluyoruz. Suriye’den patates soğan, Arjantin’den, Brezilya’dan inek getiriyoruz, onca inek ve sığırımıza rağmen.

Nasıl beceriyorsak?

Bu zehrin yol açtığı ve açabileceği onca hastalık içinde hazinemizden hem dışarıya bol miktarda döviz çıkıyor hem de sağlıksız ve sorunlu bir gelecek hazırlıyoruz.

Milli tarım politikası olmayan, beceremeyen bir ülke olup çıktık en sonunda. Geçtiğimiz günlerde bir yazı okumuştum. ‘2025 yılı buğday üretimini 19 milyon ton hesap ediyorlar, yetkililer. Aşağı yukarı geçmiş yıllarla aynı. Hatta o kadar aynı ki, 45-50 sene önce bile aynı, hatta ve hatta benim doğduğumda bile 19 milyon ton civarıymış.

Ben doğarken nüfusu  35 milyon olan ülkemizde buğday üretimi 19 milyon ton, aradan geçmiş neredeyse 60 yıl yine 19 milyon ton.

Ama geçmişte ihraç edip ve kapıdan geri gönderilmeyen buğdayımızla dünyanın sayılı devleri arasındayken, bugün ithal eden bir ülkeyiz ve yetmiyor.

Nedeni artan nüfus artışı ve önlemeyen göç, sığınmacı, tarımsal üretimin bitmesi gibi sebepler.

Sonu iyi değil ama düzelir diye umut edelim.

Sağlıcakla kalın.

YORUM YAP