Hiç kimse, o tarafa bu tarafa bükmesin, kıvırmasın, inkar da etmesin. Yok şöyleyken böyle oldu gibi, kıvırmacı, baştan savmacı cevaplar vermesin.
Bu toplum son 30-40 yılda bütün temel değerlerini, ahlak denen mefhumu, edep denen erdemi, namus denen karakteri, merhamet denen yüceliği, teker teker yitirdi, hala da yitiriyor.
Hoşgörü var ya hoşgörü, onun ne olduğunu bilmeyen embesil bir nesil var karşımızda yahu. Otobüste bırakın yaşlıya, hamile kadına yer vermeyi, bacaklarını yayarak oturan kızlı erkekli bir jenerasyonu karşımıza koydular.
Birbirinden nefret eden, birbirini asla anlamaya çalışmayan, ayrışmış aynı sokağın iki farklı kaldırımında bile yan yana gelmekten imtina eden bir toplumu elbirliğiyle meydana getirdiniz.
Nasıl mı becerdiniz?
Medya, ticaret, siyaset, spor, eğitim ne kadar kurum kuruluş varsa, bunda aslan payı sizin.
Vahşi kapitalizmin insandan önce parayı yok ettiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, önce insanı yok ediyor, insanla birlikte insanlığı da yok ederken, karşınıza yeni yeni sömürü sistemleri geliştiriyor ve getiriyor. Medyada günbe gün işlenen insanoğluluk cinayetlerine, maalesef RTÜK bile göz yumuyor. Kadına, aileye çocuğa hep saldırı, hep şiddet, bütün besili medyayı sarmış.
Sırf bu yüzden bile siyasi tercihini ciddi ciddi sorgulayan binleri biliyorum.
Geçmişte, “Her mahallede bir milyoner” sloganıyla, insanların genlerine işlenen, çabuk kazanmacı, köşe dönmeci siyasetin yer bulduğunu her zeminde, üzerindeki zeminde yok etmediği insanlık kaldı mı sanıyorsunuz?
Kendi gettolarını oluşturan bu sloganın, bir süre sonra kümeleşip, siyasi ticareti ortaya koyarak, en ucuz ve sermayesiz kazanç kapısının bu olduğunun farkına vardığı süredir, biz insanoğlu milletinin yozlaşmaya başladığı tarih.
Yine geçmişte, milyoner olma umuduyla, tasını tarağını toplayıp, ektiği soğanı tarlada bırakıp, güttüğü hayvanı ahırda bırakıp, milyoner edileceği vaadiyle, valizini toplayıp gelenin yok ettiği soğanımın tarlaları..
Melemeyen kuzuların sessizliği..
Bugün anahaber bültenlerine kadar saran bu yozlaşma kültürünün esir aldığı kitleler, kendi esaret zincirlerini kıramadıkları için, o kafesin içine insanları doldurmak istemektedirler.
Kadın ve kadına dayalı her türlü ticareti medya kanalıyla yapan bu zihniyetin bir başka fraksiyonu ise dinsel temalı kazanç kapısını hep aralıklı bırakmaktır.
Maalesef seyrettiğiniz her görüntü bilinçaltına işlettirilen, bedavacı, çıkarcı, yorulmadan kazanan insan tipini, rol model olarak sundukları figürler, aslında kahramanlarımızdır, biliyor musunuz?
Farkında olan diğerleri için, fırıldak, köşe dönmeci, sahtekar, bu tanımlamaların, maalesef içi çürümüş, kokuşmuş olsa da , dışı güzellik abidesi, kahraman, yiğit, soylu, alımlı tiplemelerdir.
İşte bu yüzden soğan bile bu ülkede konu oluyor ya. Kıymanın kilosu konuşuluyor ya..
Soğan otuzmuş, elli olsa ne yazar, çünkü yarın için yüz garanti olacak.. Onu tüketmeye yada soğanın yükselişinde, kahraman yada hain aramaya meyilli bir güruh hazır kıta bekliyor kapıda.
Soğanın neden otuz olduğunu anlatmaya görün, kiminin haini kiminin kahramanı hazır, diğerinin salvolarını bekliyor. Fiyatın neden arttığını, inanın gerçekte kimse size söylemez.
Çünkü sırdan beslenenlerin hikayesi saklıdır, soğanda sarımsakta. Dün patlıcanda, patateste, daha önceki gün tüpün yağın hikayesinde saklandığı gibi.
Biraz daha hikayeler dinleyeceğiz, maalesef uykuya geçmeden önce..
Biz soğanı bundan 50-60 yıl önce kökünden kopartarak, tarlada umutlarını bıraktırdığımız insanların, çıkara, menfaate, hatta cennet havalimanına tekyönlü uçuş bileti alırken, yarın bizlere soğanın kökünün döneceğini unuttuğumuz için, bu fiyatlara alıyoruz sadece..
Siyasi ikbal kaygısıyla rezerv ettiğiniz her insanın, yarın düşmana cephane verdiğini, vereceğini biliyordunuz, ancak, “Belki bize sıkmaz!” dediğiniz o cephane, inanın şimdi sizlerin üzerine yağıyor.
Eee, savaşın hiçbir zaman kazananı olmaz ki.
Yahu Kızılay’ı yazacaktım, neyini yazayım? Herkes kadar olmuş işte.
Bizler neysek, Kızılay’da o.. Ne eksik, ne de bir fazla.
Hadi kalın sağlıcakla..