En çok cenaze namazlarında duyduğumuz bir ayettir bu. “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra Bize döndürüleceksiniz.Ankebut 57.” Şüphesiz doğduk ve öleceğiz.
Sadece insanoğlu için değil, tabiatta varolan bütün canlılar için geçerli olan bu kural, birileri içinde geçerli.
Kim ola bunlar?
Her canlı gibi, siyasetçilerde doğar, büyür ve ölürler. Varoluşlarıyla birlikte yaşamaya başladıkları kaçınılmaz son, onlarla birlikte büyüyecek ve nihayete erecektir..
Bir tek siyaset ölmez.. Tıpkı doğa gibi. Doğa var oldukça, üzerinde yaşayan canlılarda olmaya devam edecektir.Doğa üzerinde de milyonlarca canlı doğup büyümüş ve ölmüştür.
Bugün geçmişte çıkmış gazetelere, hadiselere göz gezdirdim. Ne çok siyasetçi gelip geçmiş “Baki kalan şu kubbede” Artık onları değil de, bıraktıklarını eserlerini (varsa) hatırlıyoruz. Söylemlerini, sloganlarını..
“Benzin vardı da biz mi içtik?” Eskilerden hayal meyal aklımda kalandır. Orta yaşın üzerindekilerin bir çoğu söz sahibini bilirler.
Bugün, dünden pek de farklı değil. Siyasetçiler doğdukları gibi ölecekler. Siyaset ruhunun doğasında olan bu vazgeçilmezlik, birilerini silip diğerlerini yazacak.
Bütün organizmalar kendini koruma içgüdüsüyle yaratılmışlardır. Yaratan, yarattığı her şeye ama her şeye, önce korunma ve varolma ruhunu vermiştir.
Dünya’da hiçbir organizmanın, insan eliyle yapılamadığını düşünürüm. Elimize aldığımız bir arı bile, ilahi bir nefesin varlığını işaret eder. Bir ağaç, bir kelebek, bir zürafa, bir insan, yeryüzü gibi.
O ilahi nefes, ona varlığını korunmasını da emretmiştir, o ruhu giydirirken. Bu ilahi nefesin yarattıkları kendilerini korunma refleksine sahip oldukları gibi, birarada olan bu yaratılmışlar da kendilerinde korunma refleksini devam ettirirler, aile, toplum, orman, kadın-erkek gibi.
Yine bu bireysel yaratılmışların düşünce oluşumların da, korunma düşüncesiyle varolurlar. İdeolojiler, bilimler, fikirler gibi.
O yüzden siyasetin kendini korumaya çalışmasını anlayışla karşılamak lazım. Bazen ters gelse de. Bu işin doğası, yaratılmışlığı ve varoluşluğu böyle.
Her varoluşun fıtratı, varlığı, korunma üzerine dayalı kurulmuş çünkü.
O yüzden hayat gibi, yaşam gibi, yeryüzü gibi yenilenmek zorunda. Yenilenen her organizma daha güçlü ve canlı başlar varoluşuna.
Varoluş sürecine yeni şeyler katmayan ve gerekliliği olmayan her şey bir şekilde dışarı atılacaktır. Toprağa düşmeyen tohum büyümeyecektir, taşa düşen yağmur damlası bereket vermeyecektir.
Siyasiler de ölürler böyle. Eğer toprağa değil, taşa düşüyorsa, ırmağa değil, çöle gidiyorsa. Ölüm kaçınılmaz sondur. Ama tohumu doğru yere koyarsanız, damlayken doğru yere düşerseniz, siz görmeseniz de, o tohum büyüyecek ve eserini sunacaktır tabiata.
Siyaset ve tabiat ne kadar da birbirine benziyor değil mi? Benzemesi de son derece doğal ve doğru. Korunma refleksiyle varolan tüm organizmalar gibi kendisini koruyacak ve yaşam devam ettiği sürece bu süreç devri daim edecektir.
Yazdıklarımızdan ne çıkar mı?
Yazım bile bir korunmanın eseri değil mi? Başlarken söylediklerimizi, sonra ki söylediklerimizle korumuyor muyuz? Sonra ki söylediklerimizi başta ki söylediklerimizle çevrelemiyor muyuz?
Kafanızı bir çevirip etrafınıza baktığınızda herşeyin kendisini koruduğunu göreceksiniz.
İlahi emir böyle çünkü…
Sağlıcakla kalın.