reklam
reklam
DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Teorik İnsanın Pratikleştiremedikleri

Yayınlanma Tarihi : Google News
Teorik İnsanın Pratikleştiremedikleri

Öğrenmelerimizin dinamiği üzerine bir analiz yapacak olur isek, merak etmemiz ve kale almamamız gerekenlerle “Niçin?” sorusu üzerine kocaman birer tırnak açmamız gerekecek. Ana fikri hayatımızın ne olmalı? Hangi manidar başlığı atmalıyız hikâyemizin kurgusallığına? Görsel meraklısı bu çağın düşünsel obruklarına bakmadan! Yargılayan anestezisi ile uyuşan zihinlerin tepkiselliğini göz ardı edilebiliriz etmesine belki. Ne ile doldurulduğu pek de önemli olmasa da, aklımızın raflarını tıka basa doldurma gerekliliği ve refleksi kimin fikridir acaba? Gönlümüzün cebine ipekten güzel mi güzel bir mendil taksak yetmez miydi fiyakamıza? Dilini bilmediğimiz niyetler tanır mıydı o zaman bir bakışta giriş gelişme ve sonucumuzu?

Mana ve ikna anıtları olma gayesiyle duruyoruz uluorta yerlerde. İyinin-kötünün, doğrunun-yanlışın, güzelin-çirkinin kıyasıya üstünlük kurmaya çalıştığı hassasiyeti, geçerliği ve güvenirliği şüpheli göreceli tartılar ellerimizdeyken duruyoruz üstelik öylece. Ama ne var ki gözlerimiz sımsıkı bağlı, tökezliyor kararlarımız her seferinde. Karanlıklara soruyoruz:

-Tavşan mı hızlı koşuyordu, kaplumbağa mı?

Zaman hepsinden hızlı koşuyor; üstelik koşar adım hedeflerimizi şaşırtarak, solluyor herkesi herşeyi ve yarışı kazanıyor her seferinde hileyle. Yerli yersiz tartışmalarla oyalıyor her birimizi. Zamanın peşinden koşmalı, en azından önsözüne yetişmeliydi. Zıtlıklarımızı yarıştıran bu zamanın illüzyonlarına alkış tutmamalıydı. Anda yitirdiklerimizi bizlere tek tek öğretecek her bir ülküye ve umuda sımsıkı sarılmalıydı. Uygulamaya koymalıydı vicdanın yasa tasarılarını ve talimatlarını. Herşeyi bildiği halde yapmama israrcılığının eziyetinden kendini kurtarmalıydı. bihaber olmamalıydı kendinden, hayata geçirmelydi tüm doğrularını. Temize çekmeliydi bir bir hayallerini. Kendi teorilerini bizzat kendi çürütürken, pratikte kolaya kaçmayıp koşulsuz kabul etmeliydi kendini ve kendi gibi olmadığını iddia ettiği aynılarını. O zaman seslendiğinde gönül dağına, selamına cevap alabilecekti akisinden.
“Gerçek hayatta bu bilgiyi nerede kullanacağız?” sorusunun geçerliliğini hangi iptidai nizam belirlemiştir, belirleyecektir; belki de bunu bilsek ve sorgulasak, ona göre yol ayrımlarını tereddütsüz telkin edebiliriz kendimize. Tercih edebiliriz beşeri ve fenni ilmin nüvelerini. “Mutlu kalabalıklar belki bilmemekle mesut ise de, bilmenin ağır yükünün hamallığı niye?” diye sormaktan geri durabiliriz böylece.

Bizlere ayak bağı olmayan bir öğrenme; öğrendikçe sırtımıza yük değil de ayağımızın altına serilmiş bizi yükseltecek basamaklardan esaslı bir çaba arzu ediyorum. Öğrendikçe gönül aynamızı kirleten tortular değil de; sinelerimize ferah bir gökyüzü vadeden bilgiyi kendimize layık görebilmeyi umut ediyorum, ve diliyorum ki; pişmanlık duyulmayacak tuzağa düşürmeyecek ulvi bir yaşama öğretisi hepimizin olsun.

Bırakalım kendi haline, dünya bizim etrafımızda dönmesin! Bizim fikirlerimiz ecdadımızdan emanet aldığımız o miras ellerle en muhteşem eserlere dönüşsün. Bırakalım, ellerimize hayret etsin gözlerimiz.

YORUM YAP