Medya kendi gerçekliğini inşa ede dursun, var olması gereken asıl gerçekliği inşa eden ise insan iradesidir. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama, irade varsa, gerçeklik vardır. Kabul edilmesi gereken de odur.
Truman Show filmini izleyenler bilir, izlemeyenlere de kısaca anlatayım. Etrafına gizlenmiş binlerce kameranın izlediği Truman (Jim Carrey) habersizce kendi doğal yaşamını sürmektedir. Yapımcı film şirketi ise, gerçekliği şartlara ve izleyici tepkilerine göre değiştirmektedir.
Truman’ın yaşadığı dünya gerçek olmamasına rağmen, Truman için gerçek, izleyici içinse sahtedir. Truman kendi iradesiyle yaşamaktayken, ona öngörülen dünya’nın gerçek olduğunu düşünmek cahilce ve sıradan bir düşüncenin eseri olabilir.
Gazeteler daha doğrusu Medya gerçekliği kendisinin inşa ettiğini düşünür ve kendisini böyle avutur. Ancak gerçek iradenin istediği doğrultuda değişir. Medya; değişen gerçekliği kendisinin inşa ettiği savıyla yine gerçek olmayan gerçekliğini sahiplenir.
Kafanız karışmasın, kısaca, Medya aç gönlüne tok tesellisi verir, ben benim için hem de irade için. Hani diyorlardı ya, “Manşeti asıl millet atacak!.” Diye.
Bu medya milletin attığı manşeti de sahiplenir ve gerçekliğin kısır döngüsünde, beklentilerini karşılayabilmek için dönmeye devam eder.
Siz ne yaparsanız yapın, gerçeklik sanal değildir, gerçek sandığınız sanaldır.
Bazı bulvar ve yandaş gazetelerinin attığı başlıklar ve çığırtkanlıkları, toplumun elit ve üst siyaset kesiminde karşılık bulmaz, daha alt tabakada bulunan ve medya eleştirisinden uzak olan topluluklarda karşılık bulur.
Ancak, hedef aldığınız kitlenin; yeni düşünceye kapalı olması, onu ayakta ve birlikte tutan yegane paydaşlığı olunca, bu savınız da yetersiz kalır ve çöker.
Medya’nın siyaseti anlamadığı ve anlaşamadığı nokta, yine hedef aldığı kitlenin bir Sadakat Demokrasisini sahiplenmiş olmasıdır. Bu nokta, hataları görülmez, cazipliği kaçınılmaz, karşı duruşu da ihanet sayar. Bu anlayamamışlığı açmak için yapılan tüm hamleler, Piton yılanının avını daha fazla sıkması gibi güç, bir bilgisayar yazılımının müdahale olduğunda farklı kilitleri devreye sokması gibi akıl, bir maraton koşucusunun rakibinin yetiştiğini hissettiği anda daha fazla sarfettiği efor gibidir. Bu ise hedef kitlenin bütünlüğünü her geçen an daha da artırır. Kilitlenmenin zirveye çıkmasına neden olur.
Bu nedenle hedef kitlenizin gösterdiği kompleks yapıyı bozamadığınız gibi, içerisinde kaybolur gidersiniz.
Akıllı insanların, (Kendini akıllı sananlarda dahil) göstereceği tepki, oluşumun nedenlerini sorgulamak olmalıdır. Nedenlerine cevap bulduğunda ise, arıyorsa, kilidi bulabilir çözebilirsiniz.
Sivas siyaseti ise, Meraküm’ün tepelerinde yapılmadığı için dört yapraklı loncalar (yoncalar değil) bulunmaz. Şansınızı fazla zorlamak sadece size zarar gördü dedirtmez, karşı duruş sergilemeye devam edildikçe, ihanetin faturası olan Hain damgasını vuruverir.
Ben böyle düşünmüyorum ki, hedef kitleniz böyle düşünüyor. Hedef kitleniz böyle yaşıyor, sizin gerçekliğinizle, onların gerçekliği uyuşmuyor.
Sizin beklediğiniz gerçeklik, başkalarının beklentileri olan gerçeklikle uyuşmaz. Kimilerinin beklentisi yalın gerçeklikken, kimilerinin beklentileri ise, gerçeklikten öte, maddi kazanımların boyutu ve büyüklüğüdür.
Eğer o büyüklüğü göğüsleyecek güç ve kudret yanınızda değilse de kaybolup gidersiniz, medyanın satır aralarında.
Bu kaybolup gidenlerden bir tanesi ise, Diyarbakır’lı Ramazan Hoca oldu. Bir çok konuda farklı dünya düşüncelerine sahip olsak ta, hedef kitlenin gösterdiği hedef olarak, kaybolup gitti.
Medya’nın ve günahın o kadar büyüdüğü dünyalarda, yaşam mücadelesi ne kadar zormuş değil mi?
Sağlıcakla kalın.