
Bazı sorular vardır ki, görünüşte basit ve cevabı herkesçe benzergibi görünür; fakat hayatın hakikat aynasına öyle yansımaz genellikle.Bu basit ama anlamlı sorgulama, insanlığın varoluşsal kaygılarını, dünya hayatındaki telaşını ve manevi arayışını mercek altına alır adeta.O sorular bir düşünürünifadesiyle şöyledir: “Korkaklık sorar: güvenli mi? Menfaatçilik sorar: faydalı mı? Kibir sorar: popüler mi? Ama vicdan sorar: adaletli mi?”
Dünya bir imtihan meydanı, bir nevi hayat aynamızdır ve o ayna ileyaşadığımız müddetçe yüzleşiriz. Kimi olaylarda insan çekinir, korkar. Zira korkaklık, insanı“emin” bir limana sığınmaya iteler. Oysa hayatın okyanusunda fırtınalara yelken açmadan, dalgalarla boğuşmadan hakikate ulaşmak mümkün müdür? Hayat engebeli yokuşlarda, labirentlerde yol almaktır. Güvenli limanlar iseinsanın yeni şeyler denemesinin önünü keser, daha temkinli daha çekingen kılar ve cesaretini törpüler. Güvenlik arayışı, aslında bir tür içimizde çözüm arayan tereddütler silsilesidir, bazen de özgürlüğe ve sükûnete kavuşabilme güdüsünün arayışı olabilir…
İnsankimi zamanlarda yapılacağıher hareketin söyleneceği her sözündoğuracağı sonuçları üzerine hesaplar yaparak tavır alır. Ve bu tavırdan dolayı “faydalı mı?” sorusu öne çıkar hep.Kazancın ne olacağı üzerine yapılan ve analiz edilen bir pazarlık gibidir aslında bu tavır. Elde edilecek çıkarın gözetilmesi önceliktir ve haliyle maneviyatın hassas kıstasları genellikle göz ardı edilir. Öyle ki kâr elde etme hırsı, insanı “heveskâr” bir girdaba sürükler. Oysa hayatın gerçek zenginliği, maddiyatta değil, maneviyatta olduğu ise sürekli dillerde pelesenktir. Çoğunluk gönül zenginliğinin, ihsanın gölgesinde filizlendiğini söylese de uygulamada bu tavır geri planlarda kalır genellikle.
Kibir ve enaniyet dediğimiz ego dürtüsü insanların bu dünyada tesirinden kurtulamadığı ve kıskacında kaldığı en sorunlu tuzaklardan biridir.Ve bunun bir devamı olarak rüzgârına kapılıp savrulan tanınmış olma popülerlik güdüsü ise alkış peşinde koşan ve acziyetini kamufle etmeye uğraşan bir halinin acı itirafıdır. Bu rüzgârın esintisinde savrulanlar kendi benliğini yüceltme çabasının girdabında hakikatten uzaklaşır. “Enâniyet”in karanlık kuyusuna düşenler ne kendi değerlerini ne de başkalarının kıymetini görebilirler. Halbuki geleneksel anlayışımızda kibir, gururun en çirkin tecellisidir; insanı hem Yaradan’dan hem de yaratılandan uzaklaştırır.
İşte bu noktada, vicdanın o ince, nahif sesi duyulur. “Adaletli mi?” sorusu.Tüm bu gelip geçici kaygıları susturan bir sessiz haykırıştır adalet talebi. Hak ve hakikatin her durumda ve koşulda kabul edilebilir şekilde vücut bulmasıdır; kişisel ve toplumsal hayatımızda. Adalet, sadece kendimiz için değil, herkes için ve her zaman. Yine başkalarına karşı değil, öncelikle kendimize karşı bir sorumluluktur. Kendi iç dünyamızda adaletli olmak, hakkı gözetmek, nefsin sınırsız ve haksızarzularına karşı dik durabilmekle başlar.
Bu dünyada kaygı ve endişeler kişiyi esir alabilir. Gelecek korkusu, geçmiş pişmanlığı, anın belirsizliği, insanın bitmeyen handikabıdır… Hepsi kişinin iç dünyasında hüzün bulutu oluşturabilir. Ancak vicdanın sesine kulak verildiğinde, bu bulutların dağıldığını görülür. Adalet arayışı, sadece dışarıda değil, kendi içimizde de bir huzur kaynağıdır. Osmanlı irfanında, “halvet” yani içe kapanma, kişinin kendisiyle yüzleşmesi, vicdanın sesini daha net duyması için uygulanan bir usuldü. Bu içsel yolculuk, kişiyi dünyevi telaşlardan biraz olsun uzaklaştırıp, daha “mutmain” bir hale getirmeninkapısını açar.
Geleneksel kültürümüzde, kul hakkı kavramı, vicdanın adalet arayışının somut bir ifadesidir. Başkasının hakkını gözetmek, onun hukukuna saygı duymak, en yüce erdemlerden biridir. Kişisel yararından önce, karşısındaki kişinin hakkını düşünmek, bir vicdan meselesidir.
Nihayetinde, korkaklığın güvenli limanlarına, menfaatçiliğin hesapçı dünyasına, kibirin boş alkışlarına takılıp kalmamak gerekir. Vicdanın anlamlı ve adaletli sorusunu insan kendine sormalıdır. Hayatın karmaşık labirentlerinde insana yol gösterecek pusula, ruhunun ve ufkunun karanlık köşelerini aydınlatacak ışık olanadaletin uygulandığında gerçekleşecektir.
Zira adalet mülkün yani her şeyin temeli ve esasıdır.




