Meltem rüzgârları saçlarını merhametle usulca tarasa da, kekik kokularını Ihlamur kokularını hasret gurbetinden vuslat vatanına incitmeden taşısa da; kasırgalar kopsa, karlar yağmurlar gökyüzünden acele bir sürgün, gecikmiş bir kurşun gibi yağsa da sicim sicim, rüzgârın önünde savrulan bir yaprak olmadın hiçbir zaman, olamazsın da.
Yaşamak denilen şarkının nakaratında içindeki sırra kadem ahenge bakmalı her daim gönül gözüyle; Ben’den geçip benliğine demir atmalı. Tekrar doğmak üzere her gün ölmeyi göze alan güneş misali varlığını ilan edebilmeli usanmadan. Dilden düşürülmeyen kederli ve neşeli tekrarlara rağmen yeniliğin içinde var olmayı bilmeli. Evvel gönle danışmalı, aynılıklarına rağmen benzersizliğinin nüvesini.
“Gönül buğday tanesine benziyor,
Bizse değirmene.
Değirmen nereden bilecek
Bu dönüşün sebebi ne?”
Dizelerinin nüvesi de aynı hakikati dile getirmiyor mu? Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi’nin işaret ettiği o dönüş hep aslolana. Dünyanın dönüşü, güneşin, ayın, galaksilerin, kainatın… Bir baş dönmesi buketi, güzelliklerden. Zerrenin, hücrenin sarhoşluğu hep aynı aşktan. Dönüş başlangıçtan yine başa. Son bile başa müptela. Şeb-i Arus o yüzden ölümün değil yeniden doğuşun kavlini imzalamak demek. Muhabbeti göğüne “ŞEMS”, dostluğuysa gönlüne merhem etmek demek. Bitmek bilmeyen sonlar diyarında canının ilmeğini bedeninden çözmek demek.
Sebebi alemin kalp gözüyse şükre endeksli. Gözün görmekten imtina ettiği bayağılıkları gönül gözünün büyüteci aşikar ediyor. Mütevaziliği telkin ediyor her kalbe. Bilen söylemiyor, söyleyen bilmiyor. Bakmaya kıyılamayan kıpkırmızı bir elmaya benzeyen şatafatlı dünyanın içindeki kurtçukların sancısı sarıyor zihinleri; soruyor yüreğine aynı figan ile;
Ya son başladıysa “Cancağızım”! Başlangıcı kim göğüsleyecek?
Yeni Şeyler Söylemek Lazım
Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
(Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi)