Sivasspor cephesinde sezon başından itibaren istenilen, arzu edilen, seyir zevki olan, kestirmeden sonuca giden bir futbol gördük mü? Hayır… Bu kadro ile çok daha iyisi ve güzeli mümkün mü, gayet tabii ki mümkün. Hatta kulübü ve şehri yönetme sevdasından vaz geçip işine odaklansa Bülent hoca ile dahi mümkün.
İlk maçtan itibaren taraftarlar memnuniyetsizliğini dile getirdi mi? Evet getirdi, tezahüratla, sosyal medya ile tepkisini gösterdi hatta stadyum duvarlarına pankart astı. Bu sezon başından itibaren Bülent hoca eskisi gibi taraftarı yönlendirmesinin mümkün olmadığını, dediği her şeye inanılmadığını, şehrin dinamiklerini istediği zaman harekete geçiremediğini gördü mü? Gördü. Camianın kayıtsız şartsız arkasında olmadığını anladı mı? Anladı. Anladığı için de her geçen gün biraz daha gerildi, sinirlendi, agresifleşti. Son haftalarda her maç sonrasında yaptığı basın toplantılarında hayali düşmanlar yaratarak kendisini desteklemeyen taraftarlara beden dili ile saydırıyor mu? Saydırıyor. Sözleri ile herkesi tehdit etti mi? Etti.
Bu tavra karşı taraftar grupları yekvücut daha büyük bir protesto yapabilir mi? Hayır, Olabileceği bu kadar. Yaşananların en yakın tanığı Sivas medyası tek bir ağızdan güçlü bir ses yükseltebilir mi? Hayır. Sivas’ta her şey olur, birlikte hareket olmaz. Peki olup biteni aylardır uzaktan izleyen Sivasspor yönetimi seyirci locasından aşağı inip olaya el koyar mı? Sanmıyorum, bu şartlarda ihtimal de vermiyorum.
İçinde bulunduğumuz ahval buysa bize düşen gayet basit. Ya bu deveyi güdeceğiz, ya da bu diyardan gideceğiz. Üstelik bizimkisi deve de değil, sevdalı olduğumuz yâr, diyarı terk etsek bile yâr içimizde bizimle gelir. Öyleyse; bırakalım Bülent hoca kata yapmaya devam etsin. O bugün değilse iki sene sonra parasını kazanıp gider. Bundan sonra günahı, sevabı yönetimin üzerinde. Biz kırmızımıza beyazımıza sıkı sıkı sarılalım, armamızın kayıtsız şartsız arkasında olalım, hiç bırakmayalım, bırakmayalım ki yârimiz yardan düşmesin…